Dün tarihi günlerden biriydi...
Murat Karayılan bir basın toplantısı düzenleyerek 8 Mayıs’tan itibaren silahlarıyla birlikte çekilmeye başlayacaklarını söyledi... Herkesin kendini ifade edeceği, kendini bulacağı yeni bir anayasa yapıldıktan sonra da silahsızlanacaklarını belirtti. Çekilmenin detaylarını, ilgili haberden okuyabilirsiniz. (Veya her zaman yaptığınız gibi sizinle aynı kafada olan arkadaşlarınızın facebook’tan yolladığı yalan yanlış malumatlarla ama MUTLAK bir cehaletle suratınızı asmaya, sağa sola ayar vermeye devam edersiniz...)
Ülkeme barış geldi. Bu konuda benim en ufak bir şüphem yok. İster saflık deyin, ister hissi kablel vuku deyin, ister gidişata bakıp sonuç çıkarma deyin, ister başka bir şey... Benim inancım bu yönde...
Beni esas şoke eden Kandil’de “basın toplantısı” hadisesi!
Aman Allahım! Kandil mi? Yahu orası bizim “cıs bölgemiz” değil miydi? Gitmesi en imkansız bölge, gidenin de gelenin de oradan yayın yapanın da en başını ağrıtan yer? Kandil’e giden Hürriyet Gazetesi muhabiri Sebati Karakurt’a “Terör örgütü açıklamalarını yayınlamak” ve “terör örgütü propagandası” yapmaktan 1000 gün hapis cezası verileli sadece 5 yıl oldu. İnsanlar hâlâ da yargılanıyor Kandil’e gittikleri için!
Fotoğrafa baktım ve inanamadım: Daha düne kadar Mars kadar uzak olan yerde her gazeteden her televizyondan her ajanstan en az iki muhabir, en az bir köşe yazarı, bir yazı işleri müdürü, bir sayfacı, iki çaycı...
Bugüne kadar on on beş ayrıcalıklı gazetecinin çokçokçok özel “kulübü” Kandil aaa! olmuş sana Aksaray Kaymakçılar Düğün Salonu!
Hasan Ağbi’ye yapılacak iş mi bu
babo!?
Ne yalan söyleyeyim bu kadar “hızlı” bir gelişme beklemiyordum.
Esas hadise budur: Türk Basınının cümbür cemaat Kandil’e davet edilmesi ve Türk Basınının DA neredeyse eksiksiz davete icabet etmesi! 100 gazeteciden söz ediyorum.Yarısı yerli yarısı yabancı.
Çekilme mönüsünü bile öğrendik: Pide, çoban salata, kızarmış tavuk, pilav ve kola...
Kandil Kandil olalı bu kadar zulüm görmemiştir herhalde! 100 gazeteci kabusların en beteridir...
Derken Ezgi Başaran’ın Radikal’deki “Kandil’de wi-fi yoktur?” yazısını okudum! Basın toplantısını izlemek üzere Kandil’e giden Ezgi, tüm sürecin ilk komik yazısını yazmış. Orada geçen diyaloglardan birkaç örnek vermiş ki kırık kaburgalarıma rağmen sesli sesli güldüm...
“Alo, rojbaş! Karayılan’la özel röportaj ayarlamanız şart!”
- Şart derken? İşte toplantıya geleceksiniz ya, özel röportaj ne ola? Wi-Fi Kandil’de tam nerede çekiyor?”
- Bu hizmeti sunamıyoruz. 3G hiç mi yok! Allahım sen aklımı koru!”
- Amin. Ama Erbil’de de çoğu yerde 3G yok. Sade bizim tesisin eksiği değil valla! haber geçilecek yer, basın toplantısı alanına kaç dakika?”
- Hiç böyle bir hesap düşünmemiştim. Yarım saat, bir saat. Bunun gibi. Mahmur Kampı’na da bir çıkıverseydik, hazır geldik buralara.”
- Oranın yetkilisini arasaydınız, çıkıverseydiniz. Ben şimdi nasıl yapayım?! bu Kandil’e nasıl geleceğiz peki?”
- Bir otomobile binmekle başlayabilirsiniz. toplantısı niye bir gün ertelendi, mağdur olduk, dönüş biletleri filan...”
-...! (Bu noktada telefonun öbür ucundaki kişinin belindeki şutik’i çözüp boğazına bağlamak suretiyle acısına son vermeyi planlamış olabileceğini düşünüyorum.)
Kandil’de basın toplantısı??
Haberin Devamı