Deniz tarafından yükselen bulutlar bir süre sonra bulunduğumuz yere gelerek bizi içine aldı. Gizemli (veya öyle olmasını umduğum) bir sisin içinde yaptık kahvaltımızı. İspanyol baba oğul Carlos ve Carlos’un yaptığına kahvaltı denirse tabii... Bunlar yazık ki Cemal Süreyya’nın “kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” dizesini okumamışlar. Bilseler domatesiyle, peyniriyle, balıyla, reçeliyle, haşlanmış yumurtasıyla ve tazecik toplanmış nanesiyle bu dağ başında kurduğumuz şahane kahvaltımıza burun kıvırmaz, o aptal bisküvilerini kemirmek yerine bize eşlik ederlerdi... Heyhat! Türklerin dünyaya öğreteceği daha çok şey var hamdolsun. Siga siga...
Akdenizlilerle bu kadar çok ortak yanımız varken nasıl olmuş da kahvaltı konusunda Kuzey Avrupalılara benzemişiz anlaşılır gibi değil. Burada bulunduğumuz dünya tatlısı dil okulunda sabahları mutfağı bir biz Türkler, bir de Polonyalılar kullanıyor. Biz Esra ile çay demleyip domates doğrarken Polonyalı çocuk da ekmekleri yağlayıp omlet yapıyor. Fakat Polonyalı çocuğun omlet yaparkenki mutluluğu tam Cemal Süreyya’lık. Gülücükler dağıta dağıta nasıl tatlı çeviriyor havada...
Bu arada şair hakikaten haklı. Güzel bir kahvaltının mutlulukla cidden kuvvetli bir ilgisi var. Kahvaltı sofrasında da yüzü gülen sadece bizle Polonyalı çift. Diğerleri (Yunan ve İspanyollar) bizlerin iştahına hayret ederek mutsuz mutsuz acı kahvelerini yudumluyor, somurtuk somurtuk bisküvilerini kemiriyor sadece. Böyle zavallı bir başlangıçtan sonra nasıl mutlu bir gün geçirmeyi beklerler ki...
İkaria Adası komik bir ada.. Fazla bir şey vadetmiyor. İsmi bir iddiaya göre İkarus’tan geliyor. İkarus’un babası Atinalı bir mimar. Girit kralı Minos için labirent şeklinde bir hapishane inşa ediyor. Bu arada kralın kızı Ariadne, Kralın düşmanı Theseus’a aşık. İkarus’un babası Daidalus, Ariadne’ye Theseus’a yardım etsin diye bir yumak verir. Bunu öğrenen Kral Minos, Daidalus ve İkarus’u kendi inşa ettikleri hapishaneye tıkar.
Yetenekli Daidalus, hapishaneden kaçmak için kendisi ve oğlu için balmumu ve tüylerden birer çift kanat yapar. Ve uçmadan önce de oğlunu uyarır:
“Sakın güneşe yakın uçma. Kanatlarındaki balmumu erir. Sakın denize yakın uçma kanatlarındaki tüyler ıslanır.”
Fakat İkarus, uçmaya başlayınca coşkuya kapılır ve yükselmeye başlar. Yükseldikçe neşelenir, neşelendikçe daha yükselir.. Sonunda babasının dediği olur ve kanatları erir. Kanadı kalmayan İkarus şimdi kendi adıyla anılan İkaria Denizine düşer. Buradaki adaya da İkaria adası denir. İkarus, hırs ve zevkten kendinden geçmenin sembolü olur...
Fakat adanın kaderi başka olmuş. Hiç bir zaman zevkten kendinden geçecek kadar zengin olmamış. Aksine açlıktan toplu ölümlerin bile olduğu fakir bir ada olmuş. Medeniyet çok sonra gelmiş. Öte yandan 1912’de Osmanlı’ya kafa tutup bağımsızlık ilan etmiş. Ve dahası bağımsız olduktan sonra Yunanistan’a da katılmamış. Az ötedeki Furni adasıyla berbaer Bağımsız İkaria Cumhuriyeti’nin ilan etmişler. Beş ay kadar kendi bayrakları, kendi orduları, kendi milli marşları ve pullarıyla bağımsız bir devletçik olmuşlar. Fakat sonra İtalyan Ege İmparatorluğu’nun parçası olma tehlikesinden ve de çok zorlu zamanlar geçirmelerinden dolayı Yunanistan’a katılmaya karar vermişler. (Bir başka iddia bunun zaten Atina’da tezgahlandığı ve İtalyanları durdurmak için yapılan bir oyun olduğu..)
Okudukça ve dinledikçe daha acayip şeyler öğreniyorum ada hakkında. Yunanistan iç savaşı sırasına 20 bin komünisti buraya sürmüşler. Hepsi erkek, hepsi yirmili yaşlarında. Yerli halk ile ters düşmemek için kızlarla hiç bir şekilde flört etmeme kararını almışlar. Tepelerdeki terk edilmiş evlere yerleşip yaşamaya başlamışlar. Bu arada kurmak istedikleri komünist sistemi de (mecburen) burada, kendi aralarında kurmuşlar. Her şey ortak. Eşit emek, eşit ekmek. Para yok.
Fakat adanın kendi komünist geçmişi de var. Daha Osmanlı zamanında insanlar Amerika’ya çalışmaya gitmişler. Ve yıllar sonra, garip bir şekilde “komünist” olarak geri dönmüşler. İç savaş sırasında, ordu, komünistlere karşı savaşmak için asker toplamaya gelince, İkaria’lılar reddetmişler orduya katılmayı ve dağlara kaçmışlar. Ada, halen “kızıl”. Haziran 2012’daki seçimde Komünist parti yüzde 34 oranına oy almış. Yunanistan’ın en yükseği.
Böyle tatlı ve huysuz bir ada...