Gezi Parkı Direnişi güzellemeleri almış başını gitmişken, başörtülü kadınların “sitemlerini” artık duymazlıktan gelemeyeceğim.
Daha önce de yazmıştım. “Kimseyi incitmeden, incinmeden” başlıklı yazımda başörtülü kadınlara yapılan son derece çirkin tacizlerden uzak durmamız gerektiğini, kendinizi “öteki” hissettiren iktidara karşı gelirken yanı başınızdaki “kuzen”inizi incitmenin alemi olmadığını yazmıştım.
Dün Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu’nun “Sen Gezi’de hür, ben evde mahpus sevgili kuzen” yazısını okurken anladım ki o hiçbir zaman onaylamadığım sokaktaki başörtülülere saldırı hadiseleri yine hortlamış.
(Fatma Barbarosoğlu’nun yazısından)
“Sen Gezi Parkı’nda eylem koyarken, destek medyası aman da başı örtülüler ile mini etekler yan yana kanka diye haber yaparken ben nasıl yaşadım son bir haftayı hiç merak ediyor musun?
Ben bir haftadır Bağdat Caddesi’ne çıkamıyorum, hatta aksam 7’den sonra evden çıkamıyorum. Niye mi? Sizin ‘Gezi’de şu anda tesettürlü birine eylemlere destekçi diye laf söylenmiyor olabilir, ama Cadde’de yüzüme küfrediyorlar. Karşı komşumuzun başındaki örtüyü çektiler başından. Sokakta yanımızdan geçerken bize korna çalıyor insanlar, bazı komşularımız zınk diye selam vermeyi kesti. Her aksam tencere tava sesleri bana beni bu ülkede görmek istemeyen insanların haykırışı gibi geliyor. Eylemcilerin arasında böyle düşünmeyen var ama emin ol genel olarak dindarlara ve başımızdaki örtüden dolayı da en bariz hedefler olan bize yöneliyor süngünün ucu.”
“Delil yok, fotoğraf yok” sığlığına girmenin alemi yok. “Oldu” diyorsa olmuştur. “Kendimizi tehdit altında hissediyoruz” demesi bile benim için yeterlidir.
Zira bütün mesele zaten BU!
Başbakan “yüzde 50’yi evde zor tutuyorum”, dedikten ve o yüzde elli de havaalanında “ez de ezelim” diye haykırdığından beri ben de kendimi tehdit altında hissediyorum.
İkisi aynı şeyler değil (biri spontan bir şiddet öbürü manipüle edilmiş bir şiddet) ama aynı fiili durumu yaratıyor:
Kendini güvende hissetmemek.
Polisinden korkmak, askerinden korkmak, amirinden korkmak, komşundan korkmak, sokakta az evvel aynı dondurma kuyruğunda olduğundan korkmak...
Gezi Direnişi’nden çıkan sonuç bu olmamalıydı.
Bu ülke tam da bu nedenle yaşanmaz bir yer haline gelmişti.
Önce devletinden sonra komşusundan (ki daha incitici olan budur) korktuğu için milyonlarca farklı renkte, dinde, ırkta, siyasal görüşte insan göçtü gitti bu ülkeden.
Bunları aştığımızı düşünür, geri kalanların istedikleri dilde, istedikleri kılıkta, istedikleri inançta, istedikleri sembollerle dolaşabildiğini düşündüğümüz günlerde...
Gezi Direnişi’nden çıkan sonuç bu olmamalıydı.
İnsanların başı kapalı kadınlara saldırdığı, yandaş basının da eylemcilere türlü iftiralar atıp sokağa çıkamaz hale getirdiği günler değil.
Yazıklar olsun...