Feministlerin yapamadığını Zehra D. yaptı

Haberin Devamı

Kabataş meselesi çok çok mühim bir mesele... Kurcalandıkça başka şeyler çıkıyor. Ve çok çok iğrençleşiyor.

Dün mühim bağlantıları olan bir arkadaşım aradı ve geçen gün yazdığım yazıdan dolayı beni eleştirdi.

“Güvenilir kaynaklardan olayın doğru olduğunu duydum. Hem... Bir kadın bunları neden uydursun ki?”

Doğru. Aklı başına bir insan uydurmaz.

Zehra Develioğlu’nun hiç olmamış bir şeyi olmuş gibi söylediğini sanmıyorum.

Büyük bir ihtimalle orada bir grup insan Develioğlu’na hakaret etti.

Bundan sonrası var ya da yok bilemem. Ama benim için bu da yeterlidir. Bu da korkunç bir şeydir. Etrafımı sarmış bir kalabalığın bana hakaret etmesi birkaç hafta sürecek bir travma nedenidir.

Yani “hakaret etmişler azıcık, ne var yani” demiyorum.

Nitekim Gezi hadisleri başladıktan hemen sonra (yani bu Kabataş olayı ortaya çıkmadan çok önce) başörtülü kadınlara yapılan tacizleri kınadığım bir yazım da var. İsteyen arşive gidip baksın. O yazıyı yazdığım sırada ölümler ve hükümet yalanları yoktu. Ve ben o sırada “sulh” içinde bir yerlere varacağımız sanan bir saftım. Karşılıklı saygımızı yitirmeyelim derdindeydim.

***


Kanal D’nin yayınladığı görüntüler diyelim ki yalan. Diyelim ki başka bir güne ait. Diyelim ki yuvarlak içine aldıkları kadın Zehra Develioğlu değil. Diyelim ki her şey düzmece.

Peki Zehra Develioğlu’nın facebook hesabını ne yapacağız?

Dün, bir akıllı, Zehra Devecioğlu’nun facebook hesabına baktı (bakmış) ve çok şaşırtıcı şeyler görmüş.

Gördüklerini sosyal medyada paylaşınca hesap birden kapatılıverdi. Ama söz konusu akıllı, ekran görüntüsünü almayı ihmal etmemiş. Fakat hesap kapatıldığı için bizler gidip kendi gözlerimizle göremiyoruz.

Sütten kesilecek kadar büyük bir travma yaşayan Zehra Develioğlu, bir gün sonra facebook hesabından bir Kemal Kılıçdaroğlu karikatürü paylaşıyor. Karikatürde Kılıçdaroğlu Gezi Parkı’ndaki bir ağaca sıkı sıkı sarılmış ve “kurtarırsan beni bir sen kurtarırsın” diyor.

Yerlerde sürüklenmiş, güpegündüz yüzüne gözüne cinsel organlar değdirilmiş, üzerine işenmiş, bebeği tekmelenmiş bir insan facebook’a giriyor ve bu aptal karikatürü mü paylaşıyor?

Yerlerde sürüklendiği için günlerce sokağa çıkamadığını söyleyen Zehra Develioğlu, aynı günün akşamı, yurda dönen Başbakan’ı karşılamak için havaalanına gidiyor. Olaydan bir gün sonra, ağrı ve yaralarına rağmen on binlerce insanın arasına girebiliyor.

Çok çok çirkin ve insanlık dışı bir saldırı yaşayan Zehra Develioğlu, olaydan 2 (iki) gün sonra yine facebook hesabında şöyle bir şey yazıyor:

“ÜÇ BEŞ AY ÖNCE ANNE KARNINDAKİ BEBEK KÜRTAJLA ALINSIN DİYEN KATİL ZİHNİYET BUGÜN ÜÇ BEŞ AĞAÇ İÇİN AYAKLANIYOR. BU TİPLER İSRAİLİN İSTEDİĞİ TİP VE KAREKTERLER, BUNLAR KANDİLDE APOCU OLUR ANKARADA ATATÜRKÇÜ, TAKSİMDE DOĞACI, HRANTIN CENAZESİNDE ERMENİ OLURLAR AMA ASLA TÜRK OLAMAZLAR”

Büyük bir saldırıya uğramış bir insan için fazla “serin kanlı” değil mi sizce de?

(“Bildimcik faşo ideologluğuna” girmeyeceğim ama tabi ayan beyan ortada, o da ayrı mesele...)

20 gün sonra ise tatile gittikleri Armutlu’da, market arabasını nasıl bebek yatağına dönüştürdüğünün fotoğrafını paylaşıyor facebook arkadaşlarına. Yanındaki not: “Kızım için yatak yoktu. Yaptım oldu...(bol bol gülücük işareti) hahahahaha”

Harbiden de akıllıca olmuş...

Fotoğrafa dikkatli bakınca arkadaki masada bir Aptamil devam sütü kutusu görüyoruz.. Eğer kendi bebeği için kullanıyorsa o Aptamil’i, Zehra Hanım’ın sütten kesildiği muhakkak... Travma nedeniyle mi doğası gereği bilemeyiz tabi...

Şunu da söyleyeyim. Grafikten anlayan birisi sahte bir ekran görüntüsü oluşturabilir. Yani ben şimdi istesem birinin hesabıymış gibi bir sayfa çizebilirim. Sonra onun ekran görüntüsünü alabilirim. Sosyal medyayı da karıştırırım.

Veya bu hesap, saldırıya uğrayan Zehra Develioğlu’na ait değil. Benzer bir yaşamı olan, Ahmet Safa Develioğlu’nu tanıyan bir başkası. Ama neden hesabını apar topar kapatsın ki o zaman?

***


Burada tek olumlu olan şey şudur:

100 yıldır feministlerin, kadın hakları savunucularının başaramadığını Zehra Develioğlu başardı.

“Kadının beyanı esastır” şiarını en olmayacak kişilere söyletti.

Muhafazakârlar (ki “en az iki kadının şahitliği gerekir” diyen bir dine mensuplar) birden en feminist oldu.

Sanırsın ki Türk toprakları hep bunu derdi de bizim gibi “sefiller” şüphelenmeye başlayınca bunu hatırlatma gereği duydular.

Teşekkür ederiz.

DİĞER YENİ YAZILAR