Haberin Devamı
Bir beyaz kedi dadandı evime. Her açıklıktan içeriye girmeyi başarıyor. Nasıl da sevimli, nasıl da dost canlısı... Önceleri kaygılanıyordum. Hem oraya buraya hacetini yapacak diye hem de farkında olmadan üzerine cam kapatacağım, kim bilir kaç gün içeride kalacak diye...
Şimdi yeni dert: Alarmı çalıştırıyor. Evde yokken içeriye girip hareket detektörüne yakalanıyor ve mahalleyi birbirine katıyor. Kaç defa eve hırsız girdi diye ta nerelerden kalkıp geldim... Hatta bir keresinde polisi bile yönlendirdim... Karşıma gene bu çıktı...
Şimdiye kadar oturduğum her eve bir kedi illa ki girdi. Kaçıncı katta oturduğumun hiç önemi yok. Beşinci katta oturduğum sırada bir sarman çatıdan giriyordu. Pek iyi anılarımız olmadı onunla.. Üçüncü katta oturduğumda komşunun tekir kedisi balkonundan balkona zıplayıp giriyordu. Onu ise aksine çok seviyordum. Şimdiki evime ise yine karşı çatıdan giriyor. Anlaşılan kedilerin girmeyi sevdiği tipte evlerim oluyor hep. Cam açık olmaya görsün, baş köşeye kuruluyorlar.
Ege Adası’nın ortasındaki tuhaf adadan ancak iki günlük bir yolculukla evime gelebildim. Baktım, bu beyaz yine eve girmiş, “nerede kaldın yahu?” diye miyavlaya miyavlaya yanıma geldi. “Ne işin var elalemin balık ağlarına dadanan kedileriyle” diye de fırçasını attı... Yazılarımı okuyormuş meğer. Veya biri ispiyonladı...
Benim beyaz salağı “Simon’s cat”e benzetiyorum. (Bir kedi çizgi filmi. Youtube’da var) Hep aynı numara. Önce ortalığı birbirine katıyor, sağa sola koşturuyor, kutulara giriyor çıkıyor, onu deviriyor, bunu tırmalıyor sonra ben kızınca “açım yahu!” diyor.
Bu sefer ortalık pek dağılmamış. Demek derdini direkt anlatmayı öğrenmiş. “Açım ben!” yaygarasını basıverdi.
Hayvanlarla ilişki kuramayan insanlar anlayabildiğim türden değil. Eleştirmiyorum. Sadece anlayamadığımı söylüyorum.
Sokak hayvanlarını hesapça doğal parklara koyacaklarmış. Niye? Bazıları rahatsız oluyor diye.
Oldukları yerde kalmalarını isteyenlerdenim. Süs oldukları için değil. Güneş kadar elzem oldukları için. Ruhlarımıza.