Yıllar önce şöyle demiştim: “Bu kadar güçlü, bu kadar ağzının içine bakılan bir başbakan, isterse bir hafta içinde bütün tabuları yıkar.”
Sözünü ettiğim iki tabu Kürt ve Ermeni meseleleriydi.
“Hayır“ demişlerdi. “Yapamaz. Bir asra yakın bir zamandır oluşturulmuş olan bu kafayı (“En büyük düşman Kürt ve Ermeni’dir/Türk daima haklıdır/Haklı değilse de ne yazar“ kafası) değiştirmeye Recep Tayyip Erdoğan bile cesaret edemez.
Geçen sene aşağı yukarı bu günlerde Kürt tabusu yıkıldı. Çok daha karışık, çok daha girintili çıkıntılı ve çok daha bire bir dokunan Kürt (kimilerine göre Türk) meselesinin hallolması veya halledilmeye çalışılması umulanın aksine Başbakan Erdoğan’ın tabanında aleyhte en ufak bir oynamaya neden olmadı.
Başbakan’ın Kürtleri özerkliğe taşıyan bu barış hamlesi AKP tabanında şaşırtıcı bir şekilde “apatik“likle karşılandı. (Apatik: Tepkisiz) Karşı çıkanlar yine anti AKP tabanı oldu. Kürt açılımı, tarihi Nevroz, AKP tabanı için sanki hiç olmamıştı. Veya o kadar (hesapça) “normaldi“ ki ne yerdiler ne övdüler. Olan çekincelerini (vardıysa) içlerine attılar.
Gezi olmasaydı Kürt barışı yine bu kadar sempatiyle karşılanır mıydı diye sormak da mümkün elbette. Hatta Gezi günlerinde “sebep bu mu?” diye düşünmedim değil. Bu kadar gereksiz bir polis tepkisi, bu kadar gereksiz bir sertlik başka bir “hayali” düşman yaratma çabası mıydı? Böylece eski “düşman“ Kürtler unutulup gidecekti, kendi hallerine bırakılacaktı...
AKP’nin 30 Mart seçimlerindeki dudak uçuklatan zaferlerinde Gezi’nin payı olduğu yadsınamaz. Ancak Gezi hiç olmasaydı AKP seçimlerden yine zaferle çıkardı. Kürt açılımının olumsuz bir etkisi olmayacaktı. Çünkü onlar için Başbakan ne derse “güzeldi“, “bir bildiği vardı“. Akil adamların Türkiye turları falan... Çok da gerekli değildi. Ama iyi oldu, ayrı... Türkiye için iyi bir tecrübeydi.
Şimdi öbür tabuya sıra geldi: Ermeni tabusuna. 80 yıldır ilmek ilmek örülen “hayır biz kötü bir şey yapmadık... Kimseyi ölüme yollamadık... Esas onlar bize çok fena şeyler yaptılar...” yalanı iddia ediyorum yine bir haftada kafalardan silinebilir.
Ve Başbakan’ın iki üç gün içinde iki sefer üst üste bu konuda yapıcı sözler sarf etmesi de kararlılığını gösteriyor.
Başbakan’ın önceki günkü sözlerini başka açılardan eleştirmek mümkün. Arşivlerin açık olması meselesini Taner Akçam “Ermeni Meselesi Hallolunmuştur: Osmanlı Belgelerine Göre Savaş Yıllarına Ermenilere Yönelik Politikalar” kitabında gayet detaylı anlatır. (Belgelerin çoğu zaten anında imha edilmiştir, kalanlar daha sonra imha edilmiştir. Kalan çok küçük bir bölüm de tasnif edilmediği için pratikte ulaşılmaz hâldedir.) Tarihi gerçekleri ortaya çıkaralım, tarihi aydınlatalım derken “gerçekler gizli miydi?” demek de mümkün.
Ancak şu cümleler önemli: “Diyoruz ki, hıçkırıkları durduralım, ön yargıları kenara bırakalım. Çok büyük acılar çekmiş bir millet olarak, yeryüzündeki her milletin acılarını anlarız. Tarihi aydınlatmaya hazırız. Ortak acılarımızı anlamaya hazırız. Korkmadan çekinmeden sıkılı yumruklarla değil tokalaşarak konuşmaya hazırız. Bir asır önceki hadiselerin aydınlatılmasını isterken, acıları paylaşırken, karşı taraftan da bunu görmeyi arzuluyoruz“.
Sadık bir tabanla hallolmayacak hiçbir şey yok.. Bazen iyi oluyor işte böyle...