Karşı çatımda bir martı karı koca kuluçkaya yatmıştı hatırlarsınız. Üç gün önce baktım anne martı yerinde yok! Üç haftadır yerinden bir saniye bile kıpırdamayan anne (veya baba) nerede? O İstanbul’u yerle bir eden fırtına sırasında bile yerinden kıpırdamamıştı kahraman anne martı!
Eyvah dedim! Eşolueşşek diğer martılar yedi yumurtaları! Yapmadıkları şey değil. Kuşlar âlemi vahşi. Daha doğrusu bütün hayvanlar âlemi vahşi. Yavrular daima tehlike altında.
Sonra çıktı anne ortaya. Çatıda geziniyor. Baktım peşinden iki de mini mini civciv geliyor! Martı civcici! Yumurtadan çıkmış, badi badi yürümeye başlamışlar bile! Allah’ım nasıl sevimli, nasıl çikin, nasıl keltoş, nasıl kara kuru ve nasıl anti-martı bir şeyler! Bıldırcın yumurtası gibi: bej üzerinde kahverengi benekleri olan hap kadar bir tüy topu . O hap kadar şeyin vahşi yakışıklı bir uçma ve av makinesine dönüşeceğini kim tahmin edebilir? Ama oluyor işte. İşin garibi martı yavruları çok geç öğreniyor uçmayı. Öğreninceye kadar kök söktürüyorlar ana babalarına. Hani ite kaka derler ya tam öyle bir öğrenme süreci. Bacaya çık, peşinden gelsin, bacadan it, düşerken uçmaya çalışsın... Tekrar bacaya çık, peşinden gelsin... Önümüzdeki günlerde çok eğleneceğim.
Şarabi atkestanesinin güzelliği
Erguvan dedik durduk ama bir ağaç daha var çiçeklerini çok beğendiğim. Atkestanesi! Bunun meyvesi bir halta yaramaz ama çok güzel çiçek açar. Minik çam ağaçları şeklinde çiçek açıyorlar ve bugünlerde tam zamanı. Genelde beyaz oluyor ama dikkatli bakarsanız arada şarabi renkte de olan var. İstanbul Bebek Parkı’nda var mesela bir tane. Kıpkırmızı ve o kadar güzel ki...
Nikâh fabrikaları çalışmaya başlamış!
İnsanların da çiftleşme mevsimi başlamış. Pazar günü arkadaşların kokteylprolonjnikahlarına giderken Hasanpaşa’da nikâh salonu önünden geçtik. Aman Allah’ım! Mahşer yeri gibiydi. Binlerce insan evleniyor, yüz binlerce insan da onlara altın dağıtıyor!
Bir an bir fabrikaya baktığımı sandım. Sosis fabrikası. Bekâr iki şaşkın olarak giriyorsun, kaynana, kaynata, görümce, baldız, kayınbiraderli, iki çocuklu, ev, araba, okul taksitli, işinden istifa edemeyen, tatile gidemeyen iki yorgun savaşçı olarak çıkıyorsun! Ne len bu?
Yeni kariyerim: Kuş yuvası tasarımcılığı
Kumrugillere yuvalarımı beğendiremedim... Gidip gidip en olmayacak yere yuva yapan bu sersemsepetlere, sepet olsun, saksı olsun, yoğurt kabı olsun hatta eski bir terlik olsun bir sürü alternatif sundum ama beğenmediler. Ülen az daha eve girip koltuğumun üzerine yuva yapacaktınız koyduğum sepetlerimi niye beğenmediniz?
Sonra anladım. Rüzgâr sevmiyorlar. Yuvayı rüzgârsız yere yapmak istiyorlar. Demek ki bir dahaki bahar için rüzgar almayan bir kumru yuvası model geliştirmem lazım. (Yazar, eli çenesinde “Hmmmm...” der bir kaşı hafaya kalkarken)
Amatör ornitolog olma yolunda kafayı sıyırmaya az kaldı.
Çatımın çıkıntı yapan kısmı kırlangıçlar için çok uygun diye düşünüyorum. Oraya çok şahane kırlangıç yuvası yapılabilirmiş gibi geliyor bana. Kırlangıçları çekmek için yapılacak bir şey var mıdır? Hani benim gibi çiçek, kuş, börtü meraklısı olup da bir yöntem geliştirmiş olanınız olabilir mi?
Peki daha normal bir soru sorayım: Bu yapı marketlerde falan satılan kuş yuvaları bir işe yarar mı? Kuşlar o yuvalara gelip yuva yapıyor mu? Evet ise en sevilen model nedir?
Şimdilik bu kadar. Bir dahaki “doğa coştu, Mutlu sıyırdı” programımıza kadar hoşça kalın...