Dün gece kâbus gibi bir gece yaşadım. Sabah 2’de evimdeki alarm kendi kendine ötmeye başladı. Ne yaptıysam susmadı. Şifre falan sökmüyor. Merkezi aradım. Sorunun nereden kaynaklandığını saptadılar, teknik ekibe yönlendirdiler. Teknik ekipten Kadir Bey yıldıza bas diyor, şu numaraya bas diyor, sonra kareye bas diyor, iki kere şunu bir kere şunu gir diyor. Alarm sustu hakikaten...
Fakat yarım saat sonra yine başladı. Önce sokaktaki ötüyor, sonra ev içindeki. Şifreyi giriyorum, ev içindeki susuyor, dışarıdaki devam ediyor. 30 saniye sonra ev içindeki yine başlıyor. Elim panelde, durmadan şifre giriyorum ancak gücüm sadece ev içindekini susturmaya yetiyor.
Bu arada evde yatılı yabancı misafirim var, ertesi gün Selanik’e uçacak, uyuması lazım. Yan komşuda bebek var, çok zor uyuttuklarını biliyorum. Karşı apartmanda yaşlılar var. Yani 20 dönüm arazi içinde tek başına bir çiftlik evinde yaşamıyorum. Dip dibe bir hayat. Benim alarmım, senin alarmın durumu. Mahalle bildiğin inliyor.
Merkezi arıyorum yine. 3-1-1 artık ezberledim, direk teknik servis. Anlamdaşım Mesut bey tekrar teknik ekibe bağlıyor. Yine yıldız, kare kombinasyonları. Ev susuyor. Sokaktaki için de teknik ekip evime yönlendiriliyor. “20 dakika içinde orada.”
Bu arada bittabi polis ekibi geliyor. Polis beyi ev sahibi olduğuma inandırmam 5 dakika sürüyor. Nedense evde “çalışan” olduğumu düşünüyor ve “ev sahibini aradın mı, uyandırdın mı” diye sorup duruyor. Sanki evde olsaydı o gürültüde uyuması mümkünmüş gibi.. Sonra “yalnız mı yaşıyorsun?” gibi son derece gereksiz bir soru soruyor... “Evet yalnızım ve çok arzuluyum” mu demek gerekiyordu o saatte bilemiyorum. Polislerin bir kadına sormayı en çok sevdikleri soru neden hep budur? Olsa ne fark edecek olmasa ne fark edecek?
O ekip gidiyor, on dakika sonra başka bir polis ekibi geliyor. Onlar, daha asabiler ama daha manalı sorular soruyorlar. Polislerin yanından merkezi yeniden arıyorum, “beş dakika” sonra orada diyor Mesut Bey. Polis ekibi gidiyor.
Teknik ekip o beş dakikalık yolculuğu bitiremiyor bir türlü. 45 dakika geçiyor ve merkez bana şöyle bir itirafta bulunuyor: “Teknik ekipten haber alamıyoruz”
Haydaaaa!! Yahu kaza mı geçirdi acaba? Hava da o kadar kötü ki. Mesut bey ile bunu BİLE teati ediyoruz. Yemin ediyorum ciddi olarak endişe ediyoruz.
Yarım saat sonra bir polis ekibi daha geliyor. Civarda kaza var mı diye soruyorum. Hayır yokmuş.
Yaz olsa yeminle çay demleyeceğim, sandalyeleri de atacağım kaldırıma, gelene geçene çay kurabiye ikram edeceğim. Alarm çalan bir düğün evi havasındayız... Bari gazlarını alayım konu komşunun...
Polisler, tutanak tutacağız artık diye homur homur homurdanıyor. Bütün sokak pencerelerde. Küfür kıyameti kestiler, çareler üretme safhasına geçtiler. Battaniye sarmak, tıraş köpüğü sıkmak, balyozla kırmak gibi teklifler uçuşuyor balkondan balkona.
Fakat en acıklısı: Sabah 5’te dünya yakışıklısı bir genç adam geliyor. Komşummuş. Alarma kafa atacak kadar sinirliydi. Bütün gece uyumamış, “nerde yahu buranın sahibi?” diye polise şikâyet ederken, utangaç utangaç “ev sahibi benim” dedim. Tıslayarak baktı bana. Gözleri de yemyeşil değil miymiş!!! Tealaaaaam dedim. Bu yakışıklıyı, bu gözünün altındaki torbasına bile hasta olduğum adamı bu en münasebetsiz zamanda karşıma çıkarmak zorunda mıydın?!? PuCCa’nın maceraları gibi. Bundan sonra ne yapsam boş. Adama o saatte veya başka zaman beş meze, iki ara sıcak, bir ana yemek mükellef bir sofra çıkarsam bile bana âşık olmasına imkân ihtimal yok. Tiksindi bir kere...
Yakışıklı gitti, polisler gitti, köpekler, martılar, kargalar uyandı, okul servisleri dolanmaya başladı benim alarm hâlâ ötüyor...
Alarm merkezindeki Mesut Bey’e o kadar güzel küfrediyorum ki çocuk “Mutluaanım, konuşmalar kayda alınıyor” demek zorunda kaldı. “İyi” dedim. “Alınsın. Bak tekrar ediyorum: awhgdluxjrrrssnlkhd...”
Ettiğim son laf bir hayli etkili oluyor ki, Mesut, teknik elemanın cebini veriyor. Teknik elemana 34 yıllık kocam gibi gürlüyorum: “Nerrrrdesin?”
O da “noluyo ya?” demiyor “Levazım’dan iniyorum” diyor. Bir “karıcım” lafını eklemiyor cümlenin sonunda. O derece bir pısma...
Sabah saat 7’de teknik eleman gelebiliyor ve yaklaşık 46 saniyede alarmı susturuyor... BEŞŞŞŞ saatlik işkence 46 saniyede sona eriyor...
“Allah aşkına” dedim “neden biriniz bana telefonda bunun bu kadar kolay olduğunu söylemiyorsunuz?”
Cevap tam bana göre: “Bayansınız diye...”
“Ne olmuş kadınsam?” diyorum.
“Bayansınız diye alyan anahtarınız yoktur diye düşünmüşlerdir” diyor...
Aşağıdan takım çantamı getirdim ve on parçalı eksiksiz alyan anahtar setini gösterdim.
“10 numara ile mi kafanı kırmamı istersin yoksa 4 numara yeter mi?” diyorum. Pırıl pırıl yeni aldığım kerpeteni de öbür elimde tutarken..
Cevâb veremiyor...
YARIN: Güvenlik nedir ne değildir harbiden çok fena devam edeceğim.
Bir kış gecesi (alarm) kabusu
Haberin Devamı