Bayramda gazete okuyacak üç beş kişiye: Var ya! Sırf sizin bayramınızı kutlu/mübarek olsun... Helal olsun arkadaş sana! Günlük alışkanlığını seve seve sürdürüyorsun ya.. Şimdi en kralından bir yazı yazacağım sana...
Memleketin en güzel kahvesi Cunda’daki Taş Kahve’den bildiriyorum. Galiba, koca memlekette bu akşam için (bayramın 1. günü) rezervasyon yapılmamış yegâne yer Taş Kahve. Zira yazımı yazmak için nereye oturmaya kalktıysam “ama 5’ten itibaren hazırlık yapacağız bilesiniz..” dediler.. Yani “beşten sonra naşşş” demek istiyor...
İyi dedik ve veledimle beraber Taş Kahveye sığındık. Size bugün Özgür’ün (bizi almak üzere) Ayvalık’a geliş hikayesini anlatacağım.. Ve başına gelenleri..
Gelmeye son dakika karar veriyor. Ve tabii ki arife günü hiçbir şekilde bilet bulamıyor. Ama yılmıyor. Esenler Otogarı’na gidiyor. Ne kadar otobüs firması varsa hepsine giriyor çıkıyor. Umudunu ufak ufak yitirirken uzaktan “Balıkesir.. Balıkesir..” lafını duyuyor. Balıkesir’den bir şey bulurum deyip biletini alıyor... Fakat o da ne? Otobüse ulaşmak için hep beraber ellerinde bavullarla garajın dışına çıkıyorlar. Yürü yürü yürü... Meğer otobüs kaçakmış ve bu kaçak olayına da “cenaze kaldırmak” diyorlarmış. Yolcular kıl kapıyor “ölü müyüz lan biz?”
Bayram zamanı “ölü” de olunuyor “fazla” da... Bir yolcuya koltuk kalmıyor. Koridorda plastik sandalyeye oturtuyorlar. Bu arada yollar aşırı kalabalık. Milim ilerlenmiyor. Şoför Yalova’dan sonra yoldan çıkıp köy yollarında gitmeye başlıyor. Bir süre sonra kayboluyorlar! Şoför önce çaktırmıyor. “Kayış bozuk” bahanesiyle yarım saatte bir durup yol soruyor. 4 saat boyunca “cenaze arabası” nereye gittiğini bilmeden ilerliyor. Özgür durumu çakozlayıp telefondaki GPS’iyle yardım etmeye çalışıyor. Sonunda Uluabat Gölü’nün bir taraflarına çıkıyorlar. Bu arada kayış hakikaten de kopuyor. Hep beraber inip değiştiriyorlar.
Özgür, yanındaki delikanlı ile muhabbete koyuluyor. Bunlar samimi oluyorlar. Beraber şoföre yardımcı oluyorlar, beraber çay içiyorlar, beraber yol bulmaya çalışıyorlar. Genç, bu arada aşk dertlerini anlatıyor uzun uzun. Şöyle olmuş, böyle olmuş, sonra o ona bunu demiş, bu ona böyle demiş... Aslında hiç umut yokmuş ama kıza geleyim mi demiş o da “gel” demiş. Yegâne izin gününde, gece yarısı Ayvalık yollarına düşmüş. Akşamında da dönmesi gerekiyormuş.
Buraya kadar iyi. Sonra Özgür soruyor “Niye izin günün bu kadar az?”. Delikanlı cevap veriyor: “Allah gezicilerin belasını versin!”.
5 saatin sonunda anlamışlar ki biri çevik polis biri de gezici! Biri bol bol gaz atan, biri de bol bol gaz yiyen taraf. O kadar dertleştikten şimdi nasıl gıcık olacaklar birbirlerine? Olamamışlar...
Sonra bunlar Edremit’e kadar 4 kişi taksi tutuyorlar. 3 gezici 1 çevik oluyorlar bu sefer. Taksici, diğer ikisini Altınoluk’a bırakıp dönüşte alıp Ayvalık’a götürme sözü veriyor. Parada da anlaşıyorlar. 1 saat sonra ne gelen ne giden... Taksici vazgeçmiş..
Bir çevik ve bir gezici sabaha karşı yürümeye başlıyor. Çevik dertli gezici başka türlü dertli, kanka olup çıkıyorlar. Tabii çeviğin anlattıkları bizde kalıyor. Otostop, otobüs, minibüs bir şekilde sabaha karşı ulaşıyorlar Ayvalık’a... Şimdi whatsapplaşıyorlar.
Hey güzel Allahım diyorum. Bayramda küsler barışırmış denen bu muydu?
Hepinize iyi bayramlar...
Bir bayram, bir gezici ve iki çevik
Haberin Devamı