Haberin Devamı
Şu an, az ötemde “başkasının çocuğu” nefes alıp veriyor...
“Başkasının çocuğu” uykusunda tatlı tatlı mırıldanıyor, “başkasının çocuğu” cok cok parmağını emiyor...
Az sonra “başkasının çocuğu” uyanacak...
“Başkasının çocuğu” kocaman siyah gözlerini açacak.. “başkasının çocuğu” şaşkın şaşkın etrafa bakacak... “başkasının çocuğu” beş dakika kendi kendine fıkfık edecek... sonra “başkasının çocuğu” yaygarayı basacak... Ben “başkasının çocuğu”nu kucağıma alıp “başkasının çocuğu”nu biberonla besleyeceğim ve ben o an “başkasının çocuğu” ile uzun uzun bakışacağım...
Ben “başkasının çocuğu”nu büyütüyorum...
Hiç tanımadığım iki insanın yaptığı bir çocuğu...
İleride neye benzeyecek en küçük bir fikir yürütemiyorum.
Uzun mu olacak kısa mı?
Güçlü mü narin mi?
Zeki mi aptal mı?
Tatlı dilli mi ketum mu?
Saf mı çakal mı?
Dişler inci gibi mi olacak bakla gibi mi?
Saçları dalgalı mı olacak yoksa sopa gibi mi?
Burnu kanca mı olacak hokka mı?
Hayatı epilasyonla mı geçecek yoksa benim gibi rahat mı?
Hiç ama hiçbir fikir yürütemiyorum.
Elimde kaşık kadar mevcut yüzü, ince bacakları ve minicik zarif elleri dışında hiçbir veri yok.
Tam bir sürpriz yumurta!
İki gündür, insanlar neden ille kendi çocuklarını yapmak ister onu düşünüyorum.
“Başkasının çocuğu” daha mı aptal olur?
“Başkasının çocuğu” daha mı kötü olur?
“Başkasının çocuğu” daha mı çirkin, pis, hain, vefasız olur?
“Başkasının çocuğu”nun kakası daha mı kötü kokar?
“Başkasının çocuğu”nun sabah gülücükleri daha az mutlu edici olur?
O başka türlü mü nefes alıp verir?
İnsanlar “kaşı bana, burnu anasına, kıçı halasına” benzedi demeyi seviyor galiba.
Üstelik kimse Brad Pitt - Angelina Jolie olmadığı halde... Kanca burunlarını, mercimek gözlerini, çarpık bacaklarını, yeteneksizliklerini, mutsuzluklarını aktarmayı seviyor.
Ama galiba en büyük endişe “başkasının çocuğunu sevememek”.. Ki anlaşılır bir kaygı...
Başkasının çocuğunu sevebilmek konusunda bana en iyi dersi Çocuk Esirgeme Kurumundaki “bakıcı anneler” verdi.
Kurumun Bahçelievler’deki kampüsünde, 0-2 yaş bölümünde kaldığım bir gün boyunca “bakıcı annelerin” bebelere nasıl ilgi gösterdiklerini gördüm...
Bakım yüzde yüz Avrupai (en temizinden, en titizinden, en bilimselinden..) ama sevgi ilgi alaka kesinlikle (ve çok şükür!) Alaturka!
“Ben senin o burnunu yerim yerim!” diyor mesela dezenfekte edilmiş eliyle A.’yı banyo ederken...
Veya sterilize edilmiş biberonla tam kilosuna ve yaşına uygun hazırlanmış mamasını tam saatinde verirken “Allahım şunun yakışıklılığına bak!” deyip deyip kucaklıyor mesela...
Banyo sonrası “mis olmuş benim kızım mis!” deyip kocaman kocaman öpüyor veya...
Demek istediğim kendi çocuğunu, kendi yeğenini, kendi kardeşini nasıl sever, nasıl kucaklar, nasıl mıncıklar, nasıl öperse aynı öyle davranıyorlar yurttaki 0-2 yaş arası çocuklara...
Bebişleri aralarında birilerine benzetiyorlar... Bu “Aysun anneye benziyor, bu Didem hemşireye, o bak benim dudaklarımı almış...”
Bunu o kadar da doğal yapıyorlar ki şaşarsınız.. “Kimsesizlerin harbiden kimsesi” olunabiliyor yani..
Ve bunu kadınlar şaşılacak bir hız ve içgüdüyle yapıyorlar...