Bu yazıyı bir çınar ağacının altında yazıyor olmayı çok isterdim ama ne yazık ki ülkemdeki bütün çınarları kestikleri için klima altında yazıyorum.
Yine boşa yazdığımın farkındayım. Şehirlerimize çınar dikelim, bir nebze olsun güzelleşirler, o çınarların altında çay bahçeleri yapalım, kedi, köpek, insan hepimiz doğal bir şekilde serinleyelim...
Diyeceğim ama beni kim dinler ki...
Giderler palmiye dikerler...
Palmiyeden bir tek ben mi hazzetmiyorum? Bir halta yaramayan saçma sapan bir ağaç. Ağaç değil aslında... En tepesinde kelaynak kuşu gibi iki üç adet yaprağı olan bir adet direk! Gölge vermez, serinlik vermez, altında oturamazsın, meyvesi yok... Dahası o yapraklarının illa ki her yıl kesilmesi lazımdır, yoksa daha da çirkin olur... Bir ton zahmeti olup hiç bir manası olmayan bir bitki. Bana estetik de gelmiyor.
Bir de dünyanın parasıdır. Bazıları fidanlıklarda yetiştirilir, bazıları binbir zahmetle gemilerle yurtdışından getirilir.. Sonra bir yıl havalar soğuk geçer, ağaç pat kurur! Hadeeee...
Ama sayfiye belediyeleri, belediye başkanları bayılır palmiyeye... Durmadan, sıra sıra palmiye dikerler. Çürür, kurur, gene dikerler...
Küresel ısınma var, giderek daha sıcak olacağız.. Gölgelere ihtiyacımız var...
Yok! İlla palmiye...
En son ne zaman bir çınar altında oturdunuz?
En son ne zaman mahalle meydanında, çınar gölgesinde içtiniz kahvenizi?
İçemezsiniz çünkü önce çınarları yok ettiler, sonra bir zamanlar gölgelediği meydanları...
Meydansız ve çınarsız kalakaldık...
Yeni yeni, abuk subuk mahalleler yapılıyor... Hepsi de mutlaka “ATA” ile başlamak zorunda! Bir Allahın TOKİ’cisi de meydanlı, çınar ağaçlı bir yerleşim çizelim demez... Sovyetler Birliği mantığı, mümkün olduğunca yaşam sevincini öldüren, insan sevgisizliğini körükleyen, en üst mertebede çirkin, en üst düzeyde ruhsuz, en alt düzeyde estetik olmak zorunda sanki bütün o Ata bilmemneler!
Önünde “Ata” koyunca “medeni” oldu sanıyorlar ama olmuyor...
Tabi ki boşa yazıyorum. Okur sanıyor bir yazıyoruz, memleket yerinden oynuyor.
Yok öyle bir şey.
O kadar yazıldı, itiraz edildi, biz sanıyoruz ki bir kez daha düşünecekler... Meğer Çamlıca’ya cami yapma hadisesi kesinleşmiş hatta “model” seçme aşamasına bile gelinmiş! Bugün gazetem Vatan’da Nebahat Koç’un röportajından öğrendik...
Model “özgün” olacakmış. Tabi tabi. Elbette. Şimdi bu camici arkadaşlarla bizim sözlüğümüz aynı değil biliyorsunuz. Bizim sözlüğümüzde “özgün”, kimseyi taklit etmeyen demek, onların sözlüğünde ise “özgün”, Selimiye’nin veya Süleymaniye’nin hormonlu kopyası demek.
Bakınız: Modern Mimar Sinan dedikleri Ataşehir Mimar Sinan Camii!
Başbakanımızın her İstanbul’a geldiğinde bizzat ilgilendiği bu “kopyalamalara doyamadım” cami, ramazanın ilk cuması açılıyormuş. Gazetemizden İlker Akgüngör arkadaşımız gitmiş yerinde incelemiş. Edirne’deki Selimiye, Süleymaniye’deki Süleymaniye ve Beşiktaş’taki Sinan Paşa camilerinden “iz”ler taşıyormuş!
İz? Çok kibarsınız İlker Bey...
Ama ah evet tabii! Sözlüklerimiz farklıydı di mi! Camici arkadaşların sözlüğünde “iz” kopyala-yapıştırın karşılığı olmalı, “esin”in değil...
Gazetemde “Dünyaca ünlü, ödüllü mimar” olarak tanıtılan sayın mimar Muharrem Hilmi Şenalp de her halde en iyi “copy paste” ödülünün sahibi olmalı!
Zira hormonlu ve kötü bir Selimiye taklidinden başka bir şey göremiyorum fotoğraflarda.
Çamlıca tepesine dikecekleri Tayibiye Camii için aradıkları model de işte bu kadar “özgün” olacak. Bari oldu olacak yeni bir Aya Sofya yapın. Copy paste üstadı Muharrem Hilmi bey şıkşıkşık yapıverir... Yarışmaya ne gerek var..
Dostluk ve kolpacılık sağ olsun.
Ne yaparsanız yapın umurumda değil artık. Anlaşıldı. Sizin gibi olmayanlara hayat hakkı tanımamakta ısrarcısınız. Belli ki savaş açılmış. Gitmemiz isteniyor.
Geçenlerde yazdığım gibi yeni bir “tehcir” dalgası var. Tehcir 2012.
Baştaki konuya dönersek... Sayın Başbakanım... Sizden tek istediğim bu camilerin yanına lütfen servi ve çınar ağaçları diktirin. Kolpacı mimarlarınıza söyleyin köklerin binaya zarar vermeyeceği şekilde bir yer altı duvarı yapsınlar. Fatih Camii’ndeki asırlık çınarlar “sözde” bu yüzden kesildi, bari bunlarda yeşile yer versinler.
Bu yaşama sevincini yitirmiş kadının bu hayatta bir tanecik isteği yerine gelsin. Ağaç da dininize aykırı değil ya!