Bir köşe yazarının intiharı “çevre” yazısıdır. Türkiye halkı, çevre yazılarından nefret eder. Yazının okunmamasını istiyorsan, “çevre elden gidiyor” yazısı yazacaksın. Daha ilk paragraftan kaçırırısın müşteriyi...
Memlekette çok okunan bir tanecik çevre temalı yazı vardır o da Oktay Ekşi’nin meşum HES yazısıdır. Ve lakin o da konusu yüzünden değil akıllara ziyan son satırı yüzündendir. O son satır olmasa kimsenin okumayacağı bir çevre yazısı olarak unutulup gidecekti. Ama heyhat!
Ekşi’nin köşecilik hayatına son veren yazısı olarak tarihe geçti. (Hatırlatma yapmamı beklemeyin... O sözleri tekrar etmeme imkan ihtimal yok)
Demek istediğim: Çevre konusu her bakımdan netameli. Okunmayacağın kesin olduğu gibi bir ihtimal koltuğundan da olabilirsin.. (Oktay Ekşi, HES lafını bir daha duymak istemiş midir acaba?)
Nereden başlasam da sizi kaçırmasam diye kıvranıyorum bir saattir..
O zaman şöyle diyeyim:
Artvin’deyim. Memleketin en sevdiğim bölgesinde. Ben oldum olası Artvinlileri çok severim. Güzel bir tesadüf ki doğduğumdan beri, üstelik ta İsviçrelerde, etrafımda hep Artvinli bir aile oldu. Canim ciğerim, ikinci ailem, evimin temizlik ve düzen bakanı Ayşe ve ailesi de Artvinli. 5 yıl önce yaptığımız 36 günlük Karadeniz gezimizin en heyecanlı bölümü Ayşelerin köyünü ziyaretimizdi hatırlarsanız... Onun dışında Şavşat olsun, Maçahel olsun, Ardanuç olsun, Barhal olsun, Meretet olsun, Tanzot olsun... Neredeyse her ilçesini ve köyünü gezdiğim Artvin, hakikaten değerlidir benim için.
Müthiş insanlar, müthiş güzel bir doğa... (Borçka için ne yazık ki aynı söyleyemem... )
Bugün Artvin için mühim bir gün.
“ARTVİN’DE MADENE HAYIR” mitingi var. Tepelerinde siyanürle altın çıkartmaya kalkıyorlar. Beş ağaç meselesi değil bu. Altından söz ediyoruz. Altın demek bollll miktarda siyanür demek. Siyanür demek bildiğin zehir demek.
Bu konu beni çok ilgilendiriyor çünkü ben 1998’de Kırgızistan’daki siyanür faciasını gözümle görmüş biriyim.
Biz oraya gelmeden birkaç gün önce altın arayan firmanın siyanür yüklü bir kamyonu nehre düşmüştü. Nehir, siyanürü göle (Issık Kul) akıtmıştı. 1 gün içinde bütün göl ölmüş. Tek bir canlı kalmamış... Gölün yüzeyi ölü balıklarla kaplıydı. Sadece gölün içi değil gölün etrafı da aynı şekildeydi... Her yerde hayvan ölüsü vardı. Kuşlar ölüp yollara dökülmüştü... Köylüler, köpeklerinin, ineklerinin başına bekliyordu.
Kimisi can çekişiyor, kimisi ölmüş...
Bir daha hiç o kadar dehşet verici bir şey görmedim. Siyanür işte bu!
Artvin’in tepesinde ortalama 6 dönümlük 4 adet atık siyanür havuzu yapacaklarmış. Havuzların olduğu yerler, Artvin’i besleyen su kaynaklarının bulunduğu bölgeler.
Aklınız alıyor mu?
Artvinlinin de almıyor.
Lokantacısından, elektrikçisine, kuru yemişçisinden tekel bayiine, eczanesinden beyaz eşyacısına, tüpçüsünden halıcısına, telefoncusundan mefruşatçısına, Türk Hava Yolları acentasından ganyan bayiine, şarküterisinden marketine hepsi bu mitinge katılacaklar.
Camlarına miting afişlerini basmışlar altına da şunu yazmışlar:
“6 Nisan Cumartesi günü personelimizle birlikte madene hayır mitingindeyiz. Bu iş yeri miting süresince kapalıdır” bu yüzden Artvinliyi seviyorum. Türkiye’nin en çok göçünü vermiş bu ilin hepten insansızlaştırılmasına karşı HEP BERABER çıkıyorlar.
Türkiye’nin birçok yerinin aksine...