Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay, karısıyla beraber izlediği “Kibarca Öldürmek” filmindeki bazı diyalogları çok rahatsız edici bulduğu için “+18 de yeterli değil, vizyondan kaldırılsın” dedi.
Sözünü ettiği sahne anladığım kadarıyla karakterlerden birinin hapishanedeki“seks maceralarından” söz ettiği sahne olmalı. Rahatsız edici olduğu muhakkak. Hoş, film zaten baştan aşağı bir “suç” filmi. Şiddet, cinayet, soygun, uyuşturucu, alkol, kumar, fuhuş, tecavüz ne ararsan var. Brad Pitt’in yakışıklılığı dışında filmde “iç açıcı” hiçbir sahne de yok zaten.
Ama bu “rahatsız edicilik” filmin zaten ana konusu. Film tam da bu yüzden çekilmiş. Güncel Amerikan toplumuna eleştiri getiren bir filmin içinde bu diyalogun anlamı ne? Arka planda Obama’nın başka bir Amerika vaat eden seçim konuşmasıduyulurken iki loser neden uzun uzun böyle bir geyik yapıyorlar?
Manasız ve rahatsız edici bulunabilir elbette. Bunda bir beis yok. Sinema salonunda yanımdaki kızın içine de fenalık geldi. Film, dolaylı falan da değil, dimdirek bunu anlatıyor zaten. Nereye varmak istedik, ne olduk... Obama umut vaat ediyor, millet birbirini boğazlıyor...
Kültür bakanımız Günay’ın hangi endişe ile yola çıktığını doğrusu merak ediyorum. Basit bir “kimse rahatsız olmasın” kaygısıyla bir filmi yasaklamaya kalkmak o kalibredeki bir adama yakışan bir şey değil. Bu durumda “çocuk”olduğunu varsaydığı toplumun kötü etkileneceğini sanmış olmalı diye düşünüyorum. Yöneticilik demek böyle tuhaf vehimlere yol açıyor.
“Fareler ve İnsanlar” romanına uygulanmak istenen sansürde de benzer bir sıkıntıvar. Hangi bölümmüş rahatsız edici bulunan diye baktım, karşıma bir karakterin bir başka karaktere bir randevuevi hakkındaki “memnuniyetini” anlattığı bölüm çıktı. Gittikleri o “ev”de ne kadar keyifli vakit geçirdiklerini anlatır da anlatır. Romanın esas karakterleri George ve Lennie’yi de oraya davet eder. Ama George “biz gidemeyiz. Para biriktirmeye çalışıyoruz” diyerek reddeder.
“Yetkililerin” ahlaka “aykırı” buldukları kısım, bir randevu evinin dolayısıyla fuhşun övülmesi anladığım kadarıyla. Romanda neden böyle bir bölüm var? Yazar hakikaten fuhşu mu övüyor? Hayır. George pekâlâ biliyor ki zihinsel engelli arkadaşı Lennie’yi oraya götürürse, kızlardan birine zarar verecek. Çünkü“yumuşak” şeylere karşı bir zaafı var ve severken öldürebilen cinsten. Kendi keyfinden fedakârlık ederek onu zarar verebileceği kişilerden uzak tutmaya çalışır.
Ahlak bir tembellik aracı. Bir kere kurallarını belirliyorsun, bir köşeye koyuyorsun, beğenmediğin, belki de tanımlayamadığın şeylerle karşılaşınca, hemen o köşedeki ahlakı alıp “bu ahlaka aykırı” diyorsun.
Halbuki her şeyi kendi içinde bulunduğu bütünlükle değerlendirmek gerek.
Toplumun ahlakına aykırı ne demek anlamadığım bir şeydir. Diyelim ki film ahlakıma aykırı. Nitekim de öyle. Eeee? Öyle olsun ne olacak? O tip filmleri izleyince, romanlarıokuyunca hiç içimden gelmediği halde, koşa koşa birbirleriyle ilişki mi kuracağım? Kumar mı oynayacağım? Adam mı boğazlayacağım? Veya tersinden sorayım, izlememiş olmak beni durduracak mı? Karılarını döven, öldüren erkekler bu filmleri izledikleri için öyle yapıyorlar? Batakhanelere dadananların “Fareler ve İnsanlar” romanını okumuş ve bundan etkilendiği için orada olma ihtimali milyonda kaçtır?
Bakanlarımızdan, müdürlerimizden ez cümle “yöneticilerimizden” en büyük farkım şu galiba. Bana esas gerçek hayat çok rahatsız edici geliyor. +18 yetmez, kaldırılmalı. Yapabiliyorsanız bunu yapın. Şeker Portakalı’na, Fareler ve İnsanlara sansür, bir “iş” yaptığınızı sanmanıza neden olur ancak.
Hüseyin Çelik’in ombudsman itirafı
Hayko Bağdat’ın İMC kanalındaki “Azı Karar, Çoğu Zarar” programındaki konuk AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve AK Parti sözcüsü Hüseyin Çelik idi. Hayko Bağdat, Hrant Dink’in 301’den mahkum olmasına neden olanlardan biri olan Nihat Ömeroğlu’nun “Kamu Başdenetçiliği” hakkında sorular sordu. Çelik “ben onun bu mahkûmiyetteki rolünü bilmiyordum” dedi. Bunun üzerine Bağdat “Bilseydiniz ne olurdu?” diye sordu. O da “Bilseydik onu ombudsman yapmazdık, başka birini bulurduk” dedi. Bu, hükümet cephesinden gelen ilk itiraf. Dink’in öldürülmesinin yıldönümü olan 19 Ocak’a yaklaşırken dikkat çekici bir gelişme. Hayırlara vesile olması dileğiyle...