- İstanbul’un galiba en popüler steyk lokantası. Kanlı, vahşi ve maceralarla dolu... Nispetiye Caddesi üzerindeki yeni yeri, eskisinden de kalabalık. O kadar ki sanıyorsun içerde düğün var, kapıdakiler de damadın sigaraya çıkmış lise arkadaşları! İnsanlar salkım saçak dışarı taşmışlar... İçeriye girebilmek için kaldırımdaki kalabalığı yarmak gerekiyor.
- Rezervasyon yaptırmış olmak hiçbir şey ifade etmiyor. Sistem tamamen çökmüş durumda. Neden o listeler tutuluyor, neden rezervasyon almış taklidi yapıyorlar anlaşılmaz bir gizem. Her gelen en az bir saat bekliyor. Bekletilen yer de bar değil, kapı önü, ayakta. Mahkemede sıramızı bekliyoruz sanki! Ki Çağlayan’daki adalet sarayının hakkını yemeyeyim, orada hiç olmazsa şık bir bank var.
- Bekleme faslı da enteresan. Girişte Türkçe’si var mı yok mu tam anlayamadığımız, galiba yabancı bir sarışın hanım duruyor. Okunmaz şahane el yazısıyla tuttuğu listeden kendi isminizi define arar gibi bulup gösteriyorsun. Tamam diyor. Yerinden hızla çıkıp yer arıyormuş gibi yapıyor. Beş dakika sonra, o sahne hiç olmamış gibi kürsüsünün arkasına geçiyor. Medeniyetsizlik yapmamak için “e ne oldu bacım?” demiyorsan sen kaybediyorsun. Bir hıyarcan, sana ayrıldığını umduğun masaya lak diye oturuyor. Kural: Ne kadar yırtıcı, carcar, iş bitirici, uyanık olursan o kadar erken oturuyorsun.
- Şaşılacak kadar çok yabancı var. Rezervasyon, masa kapma, laf anlatma mücadelesi sırasında bir ara kendimi New York’ta gibi hissettim. (Her ay oradayımdır ya..) Arabı, Avrupalısı, Amerikalısı ve hatta Korelisi... Yedi düvel Nusret’te kanlı et yemek istiyor. Vay babam vay! Fakat kibar Korelileri bir yere oturtabildiler mi emin değilim...
- Yabancıların daha hızlı oturtulduğunu zanneden (ama yanılan) sarışın, uzun boylu bir Türk kızımız rezervasyonlara (hesapça) bakan yabancı kızla İngilizce konuşmaya başladı: “Bat yani our rezırveyşın vaz at eyt oklok yani. Dis is a skandal yani di mi Keremciğim sen de bir şey söylesene aaaaa!” (Kerem, sen bittin olum!)
- Bekleme sırasına şöyle tuhaf bir şey oldu: Kaldırıma 300 bin liralık bir araba yanaştı. Vale, telaşla aracı almaya gitti. Araçtan inen adam “oooo”lar eşliğinde valeyi şapur şupur yanaklarından öptü! Adam ya dünyanın en kompleksiz zengini ya da.. Neyse.. Bilemedim...
- Sakın ola ki (iş, aşk veya başka bir şey için) ilk randevunuzu orada vermeyin. İşse ortak adayınız kaçar, aşksa sevgili adayınız... Karizmayı o durumda bile dik tutmak sıkı tecrübe ister. Veya risk almayı seviyorsanız verin! Kadın ne kadar sabırlı, ne kadar dayanıklı, zor şartlar altında nasıl tepki verecek, kriz yönetme gücü nedir görün! (İş başvuru testi gibi oldu ya bu, neyse...)
- Yaş ortalaması şaşılacak kadar düşük. 20’lerinde gençler doldurmuş ortalığı. Pahalı bir steyk lokantası değil de Teşvikiye’deki, Bebek’te hamburgercilere benzemiş. Daha da ilginci çoğu erkek erkeğe gelmiş. Anlaşılmaz bir nedenle çok yüksek sesle konuşuyorlar. Arada çok zayıf ve çok yüksek topuklu kızlar gelip gidiyor. Koskoca Nusret’i Bahçeşehir Üniversitesi kantine çevirmişler.
- Onun dışında sandra sarısı saçlı, aşırı estetikli, bu nedenle 110 yaşında görünen ördek dudak kadınlar da her zamanki gibi vardı. Plastik cerrahisinin rezaletlerini topluca incelemek için bulunmaz fırsat...
- Yemeğin hakkını vermek lazım. Harbiden güzel yapıyorlar. Fakat o güzel eti bize dayak yer gibi yedirmeyecek bir alternatif yaratmaları lazım.
- Etine ısrarla en acı hardaldan süren ve her yudumda acı ile zevk arasında komik mi seksi mi karar veremediğim bir şekilde gidip gelen kadın favorimizdi. Pek eğlendirdi bizi... Bu arada bahçede oturacak kadınlara uyarı: Pantolon ve çizmeyle, bayağı dağa çıkar gibi gidin. Üst taraf ısınıyor ama alt taraf do-nu-yor.
10 maddede Nusr-et
Haberin Devamı