“Bugün kaldırmak için uğraştığımız bu ‘vize’ meselesi var yaÖ Başka birçok sorun gibi, bu dert de 12 Eylül’ün eseri.”
Bu sözler, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait.
Cezayir’e yaptığı iki günlük resmi ziyarette yanındaydık Davutoğlu’nun.
Bakan, “Cezayir ile Türkiye arasında, vize uygulamasının kalkmasını istiyorum” dedi bu büyük Kuzey Afrika ülkesindeki temasları sırasında.
Batı Akdeniz’in güneyindeki programı tamamlayıp, kuzeyine, İspanya’ya geçtik.
Madrid’de, havaalanında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gelişini beklerken, sohbetimizin konusu ‘vizeler’di.
Davutoğlu vize uygulamasını, “12 Eylül’ün kötü miraslarından biri” olarak tanımladı ve şöyle devam etti:
- 12 Eylül 1980 öncesi, çoğu Avrupa ülkesi Türkiye’ye vize uygulamıyordu. Askeri darbe sonrası, dönemin yönetimi neredeyse teşvik etti vatandaşlarına vize koyulmasını. Darbe yönetimi - kendi tabiri ile “anarşistler” yurt dışına kaçmasın diye, değil karşı çıkmak, neredeyse destekledi vize getiren ülkelerin bu kararını. Şimdi yıllar sonra, darbenin izlerinden arınan Türkiye’de, o dönemin bu mirasından da kurtulmak için uğraşıyoruz.
12 Eylül 1980 müdahalesinin yargılandığı şu günlerde, gündeme uygun bir not olarak kayda geçti Davutoğlu’nun verdiği bu bilgi.
Cezayirli şoförün verdiği ders
Cezayir’de, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun basına kapalı temasları sırasında biz de başkenti gezelim dedik.
Büyükelçilik mensupları ve bu ülkede iş yapan Türkler, şehrin belli bölgeleri için ciddi bir ‘güvenlik sorunu’ olduğunu, yalnız başımıza sokaklara çıkmamamızı salık verdiler.
Biz de söz dinledik, otelden çıkmadık ilk gün ve gece. Ertesi gün, Cezayirli şoförümüze bahsettim durumdan. “Tehlikeliymiş sokaklar, gezemedik şehrinizi” dedim.
Şoförün verdiği yanıt, ders niteliğindeydi. Özellikle de bizim gibi ‘ülkesini ve insanlarını savunma’ konusunda fazlaca cimri davranan uluslar için.
“Dünyanın her ülkesi ve her şehrinde olduğu gibi Cezayir’de de bazı mahallelerde ufak tefek sıkıntılar var tabii. Ama bu ülkemin ve şehrimin ‘tehlikeli’ ya da ‘güvensiz’ olduğu anlamına gelmez. İstanbul’da ya da Paris’te ne kadar yankesici ya da hırsız varsa, oralarda ne kadar tehlike varsa bizde de o kadar var. Biz sıcak ve misafirperver bir milletiz.”
Verdiği bilginin doğruluk seviyesi değil, bir insanın ülkesi ve halkını sahiplenme düzeyi açısından baktım Cezayirli şoförümüzün söylediklerine...
İspanyolların umudu loto
Madrid’in ünlü Sol (Güneş) Meydanı’ndayız...
Meydana inen ara sokakların birinden diğerine dönmüş, uzayıp giden bir kuyruk dikkatimizi çekiyor.
“Bir mağazada indirim mi var acaba?” diye düşünerek yaklaşıyoruz.
Ve görüyoruz ki, kapısından sokağa taşan kalabalığın önünde sıralandığı yer bir ‘loto’ bayii.
Ekonomik kriz ile boğuşan, işsizliğin tavan yaptığı, sokaklarda uyuyan ve dilenen insanların sayısının her geçen gün arttığı İspanya’daki uzun loto kuyruklarından sadece biri bizim karşımıza çıkan.
İspanyollar umutlarını ‘piyango’ya bağlamış durumda.
Madonna’nın meşhur şarkısındaki ‘İspanyol Ninnisi’ (Spanish Lullaby) bu aralar Madrid ‘lotosu’ gibi görünüyor.
KEŞKE...
Memleketimizin kıymetini bilsek.