“Sayın başkanım, sayın üyeler,
Tam bir haftadır Hasdal’da uyuyamıyorum. Kahroluyorum. Lanetler okuyorum. Allahım ne olur canımı al diyorum. Ne bu zulüm? Bir ülke kendi kahramanlarını, gazilerini, ülkem ve bayrağım için canım feda olsun diyen subaylarını, komutanlarını komployla zindana atar mı? Hukuka saygı perdesi altında haksız yere buna müsaade eder mi?
Hasdal kan ağlıyor..!
Adına Balyoz denilen davada da buraya geliyorum. Sayın Mustafa Balbay buraya Zulümhane diyor, bizler de bu ismi benimsedik. Çünkü hiç işlemediğimiz suçlardan, hiç tanımadığımız insanlarla yargılanıyoruz. Balyoz davasıyla kıyasladığımda,Sayın komutanlarım ve silah arkadaşlarımla burada yargılanmak bana on kat daha ızdırap veriyor. Biz askerler zulme dayanıklıyız, onun için buraya ‘UTANÇHANE’ diyoruz..!”
Havacı Kurmay Albay Cengiz Köylü‘nün, yaklaşık bir buçuk yıl önce, 18 Şubat 2011 tarihinde çıkarıldığı mahkemede yaptığı savunma böyle başlamış.
Ve Kurmay Albay Köylü, o savunmasını şu cümlelerle bitirmiş:
“Bu hukuksuzlukla sonuna kadar mücadele edeceğim. Bu haksızlığı ve komployu Türk Milleti’ne ve Türk adaletine anlatamazsam şehit Yarbay Ali TATAR’ın onurlu yolunu izleyeceğim.!
Saygılarımı sunuyorum.
Cengiz KÖYLÜ Hava Kurmay Albay Hasdal Esiri
18.02.2011”
Köylü’nün savunmasının sonunda “Onurlu yolunu izleyeceğim” dediği Yarbay Ali Tatar‘ı hatırlarsınız. Ya da belki unuttunuz...
Deniz Kuvvetleri’nden iki amirale suikast planı iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında 7 Aralık 2009 tarihinde tutuklanan, ardından avukatlarının itirazı üzerine salıverilen, kısa bir süre sonra, hakkında yeniden yakalama emri çıkartıldığını öğrenince de, 19 Aralık 2009 tarihinde intihar eden Denizci Yarbay’dı Ali Tatar.
Dönelim tutuklu sanık Cengiz Köylü’ye...
Köylü, hem İkinci Ergenekon hem de Balyoz davalarının tutuklu sanığı.
Suçlu olup olmadığı henüz meçhul.
Yargılaması sürüyor. Yani hakkındaki iddialar kanıtlanmış, suçu yargı kararı ile kesinleşmiş değil. Diğer bütün sanıklar gibi...
Suçludur, değildir tartışmasına girmeyeceğim.
Sadece şu anda nerede olduğunu öğrendim ve ‘haber’ olarak kamuoyu ile paylaşıyorum:
Kurmay Albay Cengiz Köylü, önceki gün mide rahatsızlığı sebebiyle gittiği İstanbul Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Askeri Hastanesi’nde art arda iki kalp krizi geçirmiş. Şans eseri hastanedeyken duran kalbi, anında müdahaleler sonucu iki kez yeniden çalıştırılmış ve ardından Köylü uyutulmuş. Dün de kontrollü şekilde uyandırılarak Yoğun Bakım Servisi’ne alınmış.
Sanık albayın yaşam mücadelesi sürüyormuş.
Aldığım bilgi bu.
Dedim ya, ‘haber’...
Davaların adıyla, mahiyetiyle ilgilenmiyorum.
İlgilendiğim sadece, yıllardır devam eden, bir türlü bitmek bilmeyen yargılama süreçleri.
Uzun tutukluluk süreleri...
Sadece sokaktaki insanın ya da medyanın değil, bu ülkenin Adalet Bakanının, Başbakan Yardımcılarının, Başbakanının, Cumhurbaşkanının da şikayetçi olduğu, insanlık dışı bulduğunu defalarca açıkladığı uzun tutukluluk süreleri gerçeği.
Şike davasında gördük ki, o boyuttaki bir yargılama dahi bir yıl içinde sonuçlandırılabiliyormuş.
Tutukluluğun adeta mahkumiyete dönüştüğü davalara ise görülüyor ki artık can dayanmıyor.
Sanıklar ve aileleri sağlıklarını, canlarını kaybediyor.
Bu süreçlerde sürekli yıpratılan/yıpranan ‘yargı’ ve ‘adalet’ kavramları da inandırıcılığını, saygınlığını.
Yani ‘olmazsa olmaz’larını...
KEŞKE...
Hayatın ne kadar kısa olduğunu sadece cenaze törenlerinde
hatırlamasak...