“(...) Türkiye’de yaşayan o 43 bin 564 sığınmacının arasında;
- PKK ile bağlantılı kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Suriye istihbaratı El Muhaberat’tan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Amerikan istihbaratı CIA’e çalışan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Rus istihbarat teşkilatı KGB’den maaş alan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- İran istihbarat servisi SAVAK’ın görevlendirdiği kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- İsrail gizli servisi MOSSAD’tan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
- Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne istihbarat sağlayan kaç kişi var? Ya da kimse var mı?
Benim merak ettiğim işin bu tarafı.
Türkiye - Suriye sınır boyunda kaç ajan var? Kaç provokatör görev başında? Kaç ajan provokatör rakip meslektaşları ile mücadelede?
Türk halkının, Suriye insanını topyekûn yaftalamasına varacak bu gidişin sonu.
Kısa bir süre öncesine kadar dost, kardeş, akraba derken; yakında, “Bu Suriyeliler nankör, şımarık vs.” gibi genellemeler kabul görür olacak toplumda. Devletlerin ilişkileri zaman içinde dostluktan düşmanlığa, düşmanlıktan dostluğa dönebiliyor. Görüyoruz.
Ama iki ülkenin toplumları, ulusları arasındaki düşmanlıklar işte bu türden genellemeler, genel kabuller, (ön)yargılar ile oluşuyor.
O yüzden diyorum; o kamplarda kimler, neyin stajını yapıyor acaba?..
Ve Ankara, o kamplara, konunun insani boyutunun yanında, bu yönüyle de bakıyor mu acaba?”
Yaklaşık 10 ay önce; 24 Temmuz 2012’de böyle yazmışım bu köşeden.
O tarihte Türkiye’nin Suriye sınır bölgesindeki kamplarda yaşayan sığınmacı sayısı 43 bin 564’müş.
O sayı şimdilerde neredeyse 200 bin sınırına dayandı.
Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), 14 Mayıs 2013 itibariyle, Suriyeli sığınmacılar için Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman ve Adana’da kurulan 14 çadır kent ve 3 konteyner kentte 193 bin 767 Suriyeli bulunduğunu açıkladı.
10 ayda, yaklaşık 5 katlık bir artış...
Bu durum, Türkiye açısından; sadece yapılan masrafın değil, bölgede var olan her türlü sorunun da beşe katlandığı anlamına geliyor.
Çünkü 5 kat artan sadece sıradan, masum, mağdur sığınmacıların sayısı değil.
O ortamı adeta bir ‘istihbarat laboratuvarı’na dönüştürenlerin sayısı da muhtemelen aynı oranda arttı geçen zaman içinde.
Şu malum muz mevzuu
Hafta sonu Fenerbahçe - Galatasaray maçı öncesi Şükrü Saracoğlu Stadı’nda ortaya çıkan muzların yarattığı gündemi biliyorsunuz.
Soruna bulunacak çözümün, gelecek sezondan itibaren ‘statlara muz ile girmenin yasaklanması’ olacağından endişe ederim.
Seneye, muz olmayınca bu defa ‘fındık fıstık’ atar birileri siyahi oyunculara.
O zaman da tribünlere ‘fındık fıstık’ sokmayı yasaklarız, olur biter.
Bizim ‘çözüm’den anladığımız hep ‘yasak’lamak çünkü.
KEŞKE...
Herkes dünyanın merkezinin kendisi olduğunu düşünmese.