Milliyet’te dün, Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ın Selahattin Demirtaş ile yaptığı röportaj vardı.
Çevikcan soruyor:
“Kampanyanızda rol yaptığınızı düşünenler olamaz mı? Bunlar aslında Öcalan için uğraşıyor, ülkeyi bölmek istiyor diye düşünenler yok mudur?”
Demirtaş cevap veriyor: “Böyle yazıp çizenler var tabii ama rol yapmıyorum.”
***
Yaklaşık 3 yıl evvel...
Tarih 3 Ekim 2011.
Dönemin BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile konuşup, bu köşeden aktarmıştım sözlerini.
Hiç yorum yapmadan...
O yazıyı ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-403299-yazar-yazisi-demirtas-bdp-nin-durdugu-noktayi-anlatti/ ) yani 3 sene önceki sözlerini hatırlamak gerekiyor çünkü Demirtaş bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’na aday.
***
Kimse yanlış algılamasın. Kesinlikle, Demirtaş bugün geçmişten farklı konuşuyor demiyorum. Sadece, yakın geçmişte bunları da söylemişti diyorum. Üstelik de, açıkça, dürüstçe.
İşte Demirtaş’ın Ekim 2011’deki sözleri... Yine yorumsuz, yine tümünü ve yine herhangi bir kısmına vurgu yapmadan aktarıyorum:
- Evet PKK’nın tabanı ile bizim tabanımız örtüşüyor. Bizim tabanımız PKK’yı büyük ölçüde destekliyor. BDP, PKK’nın ne uzantısıdır, ne siyasi kanadı. PKK ile bir organik bağımız yok ama bize oy verenlerin PKK’ya bir sempatizanlığı, bir duygusal bağı, bir manevi bağı vardır.
- Bize “PKK ile aranıza mesafe koyun, kendinizi PKK’dan ayrıştırın” diyorlar. Yani aslında bize, “Türkiye’yi aldatın, kandırın” diyorlar. Bunun tek yolu vardır. “PKK’ya sempati duyanlar bize oy vermesin” deriz, oyumuzun yüzde 90’ını kaybederiz, herkes rahat eder! Bu mudur yani?
- Yeni bir tartışma başlatmak için söylemiyorum, aynı şey olmadığını da biliyorum ama konunun doğru algılanması için bir örnek vereceğim. Şimdi ben de çıkıp, “AKP, cemaatlerle arasına mesafe koysun, kendisini cemaatlerden ayrıştırsın bakalım” desem... Bu mümkün mü? Tekrar ediyorum, birbirine benziyor demiyorum ama anlaşılması için bu örneği veriyorum.
- Türkiye kamuoyu PKK’yı bir özgürlük hareketi olarak görmüyor ama Türkiye’nin doğusunda başka bir realite var ve bunun üstü örtülüyor. Bizden de bu realitenin üstünü örtmemiz isteniyor. Türkiye kamuoyu bu realiteyi içine sindirmek zorundadır demiyorum ama bunu kabul etmek zorundadır.
- Bizden beklenen kendimizi, tabanımızı inkar etmekse, böyle bir şey kimse görmeyecek.
- Ölümler, şiddet, kan hepimizi rahatsız ediyor ancak bu şiddetin ortadan kaldırılması için uygulanacak yöntemlerde ayrışıyoruz.
- Çözüm için gereken müzakerelerin sürmesidir. Hem PKK ile, hem İmralı ile, hem BDP ile.
- Bizi yoldan sapmış, kötü düşüncelere sahip insanlar gibi görmek ve birilerinin bize hoşgörülü davranması gerekiyormuş, elimizden tutup kaldırması gerekiyormuş gibi bir yaklaşımı reddediyoruz. Bu yaklaşımdan çok rahatsız olduk ve bunu istemiyoruz.
- Bizim tezkerelere karşı çıkışımız bugüne kadar sanki ‘PKK’yı korumak adına’ gibi algılandı. Hayır. Biz gerçekten de ‘savaşa hayır’ dediğimiz için tezkere oylamalarında ‘ret oyu’ veriyoruz. Bugüne kadar gördük, kara harekatları yapıldı. Biz engel mi olduk? Buyursunlar yine yapsınlar. Ama bunun zararı var, faydası yok. Türkiye kamuoyunun gazını almak için yapıyorlar bunu. Aldatmayın kendi kamuoyunuzu.
- Tarafların pozisyonları değişmedikçe, bir uzlaşı, bir çözüm için doğrusu kısa vadede ben de umutlu değilim. Ama yine de, her şeye rağmen barış istemeye devam edeceğiz.
***
Dün öğleden sonra, ben bu yazıyı bitirmek üzereyken, ekranda Selahattin Demirtaş’ın Ağrı mitingi canlı yayınlanıyordu.
Ve şöyle diyordu Cumhurbaşkanı adayı:
- Kusura bakmasınlar, biz geçmişimizi, kendimizi inkâr ederek bugünlere gelmedik.