Haberin Devamı
BDP’li Altan Tan, İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’nın isminin değiştirilmesini istiyor.
Tan -özetle- Sabiha Gökçen’in, 1938 Dersim isyanının bastırılması sürecinde öldürülen insanların katillerinden biri olduğu savıyla karşı çıkıyor havaalanının ismine.
BDP’li Tan -belki daha geçenlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı açıklamanın da verdiği güvenle- “Havaalanının adı Hacı Bektaş-ı Veli olsun” diyor.
Ve bu öneriyi getirirken,
“Alevi vatandaşlarımız, İstanbul Boğazı’na yapılacak üçüncü köprüye ‘Yavuz Sultan Selim’ adının verilmesine tepki gösterirken, daha yeni katliamları gözardı ediyorlar” şeklinde bir de eleştirisi var Altan Tan’ın.
Peki...
Diyelim ki, baktığı pencereden gayet makul bir talep ve tutarlı bir bakış açısı Tan’ınki.
O zaman...
Bir başkası da çıkıp:
“Madem, ‘daha yeni katliamları gözardı etmemek’ gerekiyor, o zaman 1938’e kadar da geri gitmeden önce, şu son 30 yıla bir bakalım...
Kimi BDP’li belediyelerin il veya ilçelerindeki bazı sokak ya da parklara, PKK’lı teröristler ve örgüt kamplarından bazılarının isimlerini vermesi de, toplumun başka kesimlerini rahatsız/rencide ediyor.
Buralara verilen isimler de, Kürt vatandaşlarımız için kıymetli -ama teröre bulaşmamış- aydın ya da sanatçıların adlarıyla değiştirilsin” dese mesela?
Bu itiraz ve öneri de Tan’ınki gibi ‘kendi baktığı pencereden makul ve tutarlı’ görülür mü?
Şimdi hemen, “İyi de, biri devletin verdiği isim, diğeri bir belediyenin” diyenler olacak.
‘Devlet’ dediğiniz -sonuç olarak- seçilmişler ve seçilmişlerin tercihi olan atanmışlar eliyle işleyen bir mekanizmanın adı değil mi?
Yani aynı ‘belediye’ gibi.
İnandırıcı bulamıyorum
- 1998’in kasım ayı başında RTÜK’ü protesto maksadıyla öğlen “Başladım” dediği açlık grevini, ikindi kahvaltısı saatinde bitirerek yani sadece bir öğün bile aç kalmayarak, “dünyanın en kısa açlık grevi yapan insanı” olarak tarihe geçen Levent Kırca’yı;
- Üç gün önce yayınlanan yazısının, -başta “Polis beni dövdü” başlıklı kısmı olmak üzere- neredeyse tümü ile küfür, hakaret ve nefret alanlarında kariyer rekoru kıran Yeni Akit’in akil Genel Yayın Müdürü Hasan Karakaya’yı;
- Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, ‘herkesin başbakanı’ olmamakla itham ederken kendisi sürekli ve sadece etnik köken ile mezhep temelli siyaset yapan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü;
- Twitter’ı bir sosyal paylaşım ya da iletişim ortamı değil, bir tartışma, hatta kavga aracı olarak kullanan ve bu mecraya neredeyse asli görevi olan belediye başkanlığından daha fazla mesai vermeye başlayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i; ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler samimi ve inandırıcı bulamıyorum.
KEŞKE...
Muradına eremeyen sabreden dervişler, birleşip bir kulüp ya da dernek kursa.