Gündem malum... Yaşanan sürece ilişkin hemen her kesimden görüş yer alıyor medyada.
Pekiyi konunun doğrudan muhatapları ne düşünüyor yaşanan sürece dair?
Şehit aileleri, gaziler ve yıllar boyu ‘iç güvenlik harekât bölgesi’nde terörist ile mücadele eden güvenlik güçleri nasıl bakıyor gelinen noktaya?
Herkes rahat konuşsun diye, ‘isim vermeden’ yazacağımı söyledim konuştuğum kişilere...
“O atkı beni altüst etti”
Kendisini, “Ülkesini seven sıradan bir Türk vatandaşı” olarak niteleyen, orta yaş üstü Karadenizli bir erkek, önceki gün İstanbul Şişli’de gittiği bir banka şubesine girerken kapıda bir genç ile karşılaştığını anlattı.
“Adamın boynunda, sarı - kırmızı - yeşil renkli, bir tarafında Apo’nun resmi, bir tarafında PKK’nın amblemi olan bir atkı vardı. Evet barış olsun, evet akan kan dursun ama İstanbul’un göbeğinde, boynunda o atkıyla gözümün içine baka baka geçti gitti işte. Kendince gururlu, kendince zafer kazanmış bir havayla yürüyordu. Ya da bana öyle geldi, bilemiyorum... Ama kan beynime sıçradı. Hiçbir şey yapmadım. Yapacak bir şey yok çünkü. O atkı beni altüst etti. Çok sinirlendim ama yuttum işte.”
“Namlunun ucundakiler”
Yıllarını dağlarda geçirmiş bir emekli subay, “Hiç duygusal bakmıyorum ben bu konuya” diye başladı söze. Ve devam etti:
“Başının üstünden mermi geçmiş, insan ölümlerine şahit olmuş hiç kimse savaşın ya da savaş benzeri çatışma ortamlarının devamını istemez. Bu işin bitmesini herkesten önce asker ve o PKK’lı çocuklar ister. Yani en çok namlunun ucundakiler ister. Yalnız şöyle bir sorun görüyorum ben: Evet bitsin, bu iş bitsin ama bu sürecin tüm safhaları hukuka aykırı. Devam eden görüşmelerden, bugün (dün) Diyarbakır’da yaşanan görüntülere kadar her aşama... Ve hukuka aykırı bir temel üzerine kurulan bu yapının kalıcı olamayacağından endişe ediyorum. İnsanlarımız kandırılıyor diye düşünüyorum. Milyonlarca insan umutla ve olumlu bakıyor yaşananlara ama örgütten hiç kimseden, “Biz 30 yıl boyunca silahlı mücadele verdik, şimdi biz bunun yanlış olduğunu anladık ve silah bırakmaya karar verdik” şeklinde bir cümle duymadım ben. Umarım yaşanacaklar beni haksız çıkarır. Umarım ben yanılıyorumdur.”
“Hükümet iyi niyetli ama”
Bir Güneydoğu gazisi anlatıyor:
“Yaşanan süreci hiç tasvip etmiyorum. Devlet terörist ile müzakere etmemeli. O kadar insan neden öldü? O kadar şehidi neden verdik? Ben neden hayatımın geri kalanını bu şekilde yaşamaya mahkûmum?.. Terör elbette bitmeli ama yolu bu mu olmalı? Terörist ile masaya oturmak mı bitirmenin tek yolu? Bu sürecin sonunda da bu işin biteceğine pek inanmıyorum doğrusu. Biz gaziler ve şehit yakınları olarak çok büyük oranda feryat ediyoruz ama kendi internet sitelerimiz dışında sesimizi duyurabileceğimiz bir mecra bulamadık, bulamıyoruz. Zaten bu süreçte bizi muhatap alan da olmadı. Benim gördüğüm şu: Sürekli taviz veriliyor. Hükümetin bu işi bitirme konusunda kararlı ve iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Hepimiz inanıyoruz. Hükümet iyi niyetli davranıyor ama karşı tarafta bir iyi niyet yok. Hükümet diyor ki, ‘İnsanları kazanalım, bölge gelişsin’ ama örgüt ve yanlıları her gün daha çok, her gün yeni yeni tavizler isteyecek. O yüzden umutlu olamıyorum.”
Sonuç olarak görünen o ki:
Bu ülkede yaşayanların bir bölümünün, devam eden sürece dair ciddi endişeleri var.
Kimilerinin ise içine sinmiyor yaşananlar.
Yaşananları içine sindiremeyenlerin büyük kısmı, ‘pişmiş aşa su katmak’ endişesi ile susuyor ya da “Pişmiş aşa su katma” derler diye susması gerektiğine inanıyor.
Evet, tabii ki herkes “Barış ve huzur gelsin” diyor.
Büyük çoğunluk; hükümetin iyi niyetli bir çözüm arayışında olduğuna inanıyor ancak o ekseriyet de bu iyi niyetin karşılık bulduğundan ve bulacağından ciddi şüphe duyuyor.
KEŞKE...
Birbirimize inanabilsek.