Önceki akşam İstanbul Dolmabahçe’de UEFA Şampiyonlar Ligi grup maçlarından ikincisini oynadı Beşiktaş. Deplasmanda alınan Porto galibiyetinin ardından, Almanya’nın Leipzig takımını da 2-0 mağlup eden Karakartallar, ikinci maçlar sonunda grupta 6 puanla lider. Beşiktaş Türkiye’nin gururu olmaya devam ediyor.
***
Biz Beşiktaşlılar hep söyleriz; Beşiktaş ilklerin takımı, ilklerin kulübüdür diye. Birçok ilki yaşayan, yaşatan; bazen de ilklere maruz kalan Beşiktaştır.
Hep güzellikler, başarılar değil; bazen de şanssızlıklar, tatsızlıklar… Ama hep ilkler.
Konuk Leipzig’in önemli oyuncularından Timo Werner’in durumu da futbol tarihinde bir ilkti…
***
Önceki gece, İnönü’nün (güncel adıyla Vodafone Park) tribünlerindeki enerji hissedilir derecede yüksekti.
Hafta sonu yerel ligde yaşananların ardından Beşiktaşlılar daha bir kenetlenmiş, daha bir bütünleşmiş, daha bir inanmıştı takımlarına. Mağduriyetler böyledir, güçlendirir.
***
Bu arada hemen o konuya bir parantez açayım.
Geçen Cumartesi Kadıköy’de Fenerbahçe karşısında alınan mağlubiyetten söz ediyorum…
İnanın hiçbir Beşiktaşlı yenilgiye üzülmedi. Kaybedilen üç puan kimsenin umurunda değil. Sezonun daha başlarındayız. Puan kayıplarının telafisi var. O nedenle, ezeli rakibe de olsa, yenilmiş olmak değil mesele. Beşiktaşlıların derdi başka. Siyah Beyazlıların isyanı göz göre göre haksızlığa uğramış olmaya.
Tabii bir de, rakibin kerameti kendinden menkul bir yöneticisinin maç sonunda yaptığı açıklamalara. Yıllardır sicilinde benzer birçok vaka bulunan o yöneticinin, Beşiktaş’ın başkanı ve bir futbolcusu hakkında sarf ettiği kabul edilemez sözlere tepkili insanlar.
Önceki gece ilk yarının son dakikalarında Fenerbahçe, o yönetici ve o maçın hakemine yönelik tezahürat da işte bu ruh hâlinin tezahürüydü.
Yoksa Beşiktaşlıların ulusal ligdeki rakiplerinden birini oynadığı Şampiyonlar Ligi’nden fazla önemsiyor olması değildi yükselen o sesin nedeni. Bu noktayı aydınlığa kavuşturduktan sonra dönelim yaşanan son ‘ilk’e…
***
Maç sırasında, biz tribündekiler rakibin erken oyuncu değişikliğine bir anlam verememiştik.
Durum sonradan ortaya çıktı.
Stattaki tezahürat ve ıslık yoğunluğunun yarattığı ses seviyesi, Leipzig’li Timo Werner’i futbol oynamasına engel olacak kadar çok rahatsız etmiş.
Ve oyuncu önce kulak tıkacı isteyip onları takmış ama bu da kifayet etmeyince, oyundan çıkmış.
Futbol tarihinde bir ilk…
Ve içinde yine Beşiktaş var.
***
Beşiktaş yönetimine buradan önerim şudur: Hani bazı mekânların girişinde duvarda bir tabela vardır: “Dikkat, içerideki ses düzeyi geçici duyma kaybına yol açabilir” yazar üzerinde…
Bence aynı uyarı, Beşiktaş İnönü Stadı’nın (güncel adıyla Vodafone Park) görünür bir yerine, dört dilde yazılıp asılmalı. Önceki gün itibariyle, yaşanmış bir gerçek zira bu durum.
***
Konunun espriyle karışık tarafları bir yana, ciddi ve önemli boyutu da şu:
Son iki yılın Türkiye şampiyonu Beşiktaş, sportif başarılara Avrupa arenasında da devam ediyor. Bu aynı zamanda Türkiye’nin tanıtımına ve prestijine büyük bir katkı. Ve dünya çapında bütün Türkler için moral, motivasyon ve gurur kaynağı.
O yüzden… Bırakın Beşiktaş futbolunu oynasın, en iyi bildiği işi yapıp Şeref’iyle oynayıp Hakkı’yla kazansın. Beşiktaşlı da tribünde desibel rekorlarına, görsel şovlara, sosyal meselelere karşı duyarlılığına ve ‘kulak çınlatan’ tezahüratlarına devam etsin. Rakiplerden alkış ya da destek beklemiyoruz. İstediğimiz sadece hak ettiğimiz saygının gösterilmesi o kadar.