Ne ‘mekan’ ama

Haberin Devamı


“Bir başkadır benim memleketim” dedirtecek türdendi önceki akşam.

“Memleketim” dediğim, İstanbul.

30 senedir Ankara’da yaşayan bir İstanbullu olarak, her gelişimde ‘memleketim’in ayrı bir yerini, ayrı bir mekanını keşfetme geleneğimi sürdürdüm önceki akşam, bir dostum sayesinde. Beyoğlu’nda bir mekana götürdü beni meslektaş ve renktaş (gazeteci ve Beşiktaşlı yani) dostum.

Mekana dediysem, gerçekten “Mekan”a.

Mekanın adı “Mekan” çünkü.

İstiklal Caddesi’nde, Taksim’den Tünel yönüne giderken, Galatasaray Lisesi’ni geçtikten sonra, biraz ileride, soldaki küçücük sokaklardan birinin içinde, küçük bir meyhane.

Üç İstanbullu el ele vermiş, sımsıcak bir “Mekan” yaratmış Beyoğlu’nda.

İki kadın ve bir erkek...

Mari, Ceki ve Moşe...

Mari Ermeni. Ceki ile Moşe Musevi.

Biz müşteriler Türk.

‘Mekan’cılar da ‘biz’den yani. Ya da ‘biz’ onlardanız; aynı şey...

Yok birbirimizden farkımız. Hiçbirimizin diğerinden farkı yok.

İstanbul’un, Türkiye’nin, bu toprakların hediyesi bize bu.

Kıymetini bilmediğimiz, bir türlü bilemediğimiz hediyesi...

Ne söz ama...

Sohbetin bir yerinde Moşe ne dedi biliyor musunuz?

“Sevmediklerime büyük, sevdiklerime küçüğüm ben.”

Tam böyle dedi işte...

Bir aile büyüğünün sözüymüş.

Nasıl ağır, nasıl derin, nasıl dolu bir söz. Ne kadar büyük anlamlar sığmış topu topu beş kelimeye.

“Sevmediklerimin karşısına bir dağ gibi çıkarım, sevdiklerim için ise çok azım” mesajını aldım ben o vecizeden.

Hepimizin olmayı isteyeceği gibi yani. Daha doğrusu, hepimizin olmayı istemesi gerektiği gibi.

Yerine ve karşımızdaki kişiye göre devleşmek...

Yine yerine ve adamına göre küçücük oluvermek...

Bir deneyin derim... Doğrusu bu bence.

Promilini bil

Mekanlarda tuvalet önemlidir.

Restoranın, kafenin, barın; hatta evin - bence - en mühim göstergesidir tuvalet.

Mekanları yaratan ve daha önemlisi, farklı kılan insanların; sadece temizlik ve hijyen hassasiyetini değil, sahip olduğu ‘özen’ seviyesini ölçebilirsiniz çünkü tuvaletine bakarak.

‘Mekan’ın tuvaletinde ise ‘özen’in yanı sıra, bir başka ölçüm daha yapılabiliyor. Alkol seviyesi ölçülebiliyor.

Meyhane, malum mekan...

Alkol tüketiyor müşterileri.

Tuvaletin duvarında bir cihaz... Sigara, saç jölesi, prezervatif vs satın alınabilenlerden değil ama.

“Promilini bil” yazıyor üzerinde. 1 TL ile çalışıyor.

Alttaki bölmeden bir pipet alıyorsunuz, ambalajandan çıkartıp üstteki deliğe takıyor, ardından da üflüyorsunuz... Polisin alkol muayenesinde kullandığı alkolmetre yani aslında karşınızdaki.

Yemekten sonra yola çıkmadan, direksiyona geçecek durumda olup olmadığını test edebiliyor müşteriler. Araç kullanabilecek sınırı aşıp aşmadığını öğrenmiş oluyor böylece.

Denemedim ama sordum; bire bir doğru sonuç veriyormuş. İşe yarıyormuş yani.

Bu makine, sadece ‘ehliyet’i değil, belki ‘hayat’ı kurtarabilecek bir imkan.

Tabii eğer, o cihazdan faydalanmayı düşünemeyecek kadar alkollü değilseniz.

Daha önce herhangi bir yerde görmemiştim ‘Promilini Bil’i...

Faydalı bir icat gibi geldi bana.

KEŞKE...

Sonradan “Keşke...” demek korkusuyla, inisiyatif kullanmaktan, risk almaktan kaçınmasak...

DİĞER YENİ YAZILAR