Reyhanlı katliamının fail ve planlayıcılarından Yusuf Nazik, Suriye’nin Lazkiye şehrinde yakalanıp Türkiye’ye getirildi. Bu tür operasyonlar, Amerikan Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA), Sovyetler Birliği Döneminde KGB şimdi Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) ya da İsrail İstihbarat ve Operasyonlar Enstitüsü (MOSSAD) tarafından gerçekleştirildiğinde casus romanlarına, sinema filmlerine konu oluyor.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Yusuf Nazik operasyonu tam da bu bahsettiğim türden…
**
Terörle kaynağında mücadele ya da terörü kaynağında önleme… Türkiye’nin yurt dışı bağlantılı terörist faaliyetlere karşı hayata geçirdiği yeni konseptin adı bu.
MİT son dönemde, arananlar listesindeki önemli isimleri nokta operasyonlarla alıp (çok sevmesem ve kullanmayı tercih etmesem de, moda tabiriyle ‘paketleyip’) getiriyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede etkili, güçlü ve caydırıcı olması açısından önemlidir bu durum.
Yusuf Nazik’in Lazkiye’de yaklaşık 6 ay süreyle takip edildikten sonra alınıp sessiz sedasız Türkiye’ye getirilmesi ve bu operasyonun, istihbarat sorgusu tamamlandıktan sonra kamuoyuyla paylaşılması da öyle…
**
Yusuf Nazik’in yakalanıp getirilmesine dair (sır niteliğinde olanlar hariç) operasyonel detayları VATAN’ın haber sayfalarında bulacaksınız.
Benim bu yazıda altını çizmek istediğim nokta konunun bir başka boyutu.
**
Bu köşenin arşivinden iki yazıyı hatırlatacağım size…
İlki yaklaşık beş yıl öncesinden… 3 Mart 2014 tarihli yazı.
( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-614516-yazar-yazisi-oyle-bir-kulis-bilgisi-ki---/ )
İkinci yazıysa ilkinden bir yıl sonra, 13 Mart 2015 tarihli.
( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-749276-yazar-yazisi-istihbarat-savaslari/ )
**
2015’teki ikinci yazı, Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafyadaki istihbarat savaşlarını ve MİT’in bu ortamdaki pozisyonunu konu alıyor.
İlk yazıysa tahmin ediyorum bugünlere nasıl gelindiğine dair fikir verecek.
3 Mart 2014’te bu köşede yayınlanan “Öyle Bir Kulis Bilgisi ki…” başlıklı o yazı, MİT Yasası’nın hazırlandığı günlere denk geliyor.
İşte Türkiye’deki istihbarat faaliyetlerinin çok başlı yapısının yarattığı sorunlara dikkat çeken o yazıdan bir bölüm:
(…) “On yıllardır, yönetime gelen iktidarlar, öncelikle ülke içinden istihbarat ile ilgilenmiş, MİT’ten çoğunlukla ‘iç iş’ istemiş.
Devleti yöneten irade istihbarat teşkilatından, ‘dış istihbarat’tan önce, ‘içeride ne olup bittiğini, kimin ne yaptığı’nı öğrenmeyi beklemiş.
Teşkilat da hareket tarzını bu talebe göre belirlemiş, şekillendirmiş. Dış istihbarat faaliyetlerini büyük oranda ikinci plana atmış, ‘iç’e yoğunlaşmaya öncelik vermiş.”
**
Ve aynı yazının son kısmı… Başlığındaki kulis bilgisi ve ifade ettiği gerçek:
“(…) Ankara’da; güvenlik ve istihbarat kulislerinde seslendirilen bir cümle var.
Kulislerde; bir MİT mensubunun şu ifadeyi kullandığı konuşuluyor: ‘ O kadar yıl Afganistan’da, İran’da örtülü durdum(*), ülkemdeki kadar ta kibat ve tacize maruz kalmadım.’
Özellikle son dönemde, Emniyet ve İstihbarat teşkilatları ile yargıda yaşananların ulaştığı noktanın vahametine dikkat çekmek isteyen yetkililerin örnek olarak verdiği cümle bu.
İnsanın inanası gelmiyor.
Bizim mesleğin temeli ‘şüphecilik’. Dolayısıyla bu örnek gerçek mi, değil mi bilemem.
Ancak kulislerde bu örneğin konuşulması, hükümetin MİT yasası ile ilgili tutumu hakkında bir fikir verebilir diye düşündüğüm için aktarmak istedim.
(*) İstihbarat terminolojisinde ‘örtülü durmak’: Kimliği gizli şekilde görev yapmak. ”
**
MİT Yasası 2014 Nisan’ında çıktı. Teşkilattaki dönüşüm böylece başlamış oldu.
Üstüne, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası devlet (TSK, Emniyet, Jandarma ve MİT yani istihbarat) kadrolarında yaşanan kapsamlı temizlik yaşandı. MİT’te; görev, yapı, personel, anlayış, donanım, diğer kurumlarla eşgüdüm vb başlıklar geçmişten farklı şekillendi son yıllarda. Diyeceğim o ki; son dönemde art arda gelen nokta operasyonlarla hayata geçen ‘terörle kaynağında mücadele konsepti’, öyle dünden bugüne, bir anda hayata geçmedi.