Dün ölüm yıldönümüydü... Türk siyasetinde iz bırakmış liderlerden biri olması bir yana;
'Şair'di her şeyden önce...
Önemlidir 'şiir'.
Şiir okuyandan çok şiir yazanın olduğu bir ülkede daha da mühimdir 'şair' olabilmek.
***
'Gazeteci'ydi ayrıca.
Habercilerin hâlinden anlaması biraz da bu sayedeydi belki de.
Başbakanlığı döneminden küçük bir örnek mesela...
Başbakanlık Merkez Bina'nın merdivenlerinde bekleyen muhabirlere haber yolladığı çok olmuştu, "Arkadaşlara söyleyin, geç saate kadar çalışacağım, çıkışta herhangi bir açıklama da yapmayacağım. Bekleyip yorulmasınlar" diye.
***
Sıfatlarının ötesinde, 'mütevazı'ydı hep.
Yaşamının her döneminde... Giyimi kuşamıyla, konuşmasıyla... Her şeyiyle mütevazıydı.
Bir anımız var mesela...
Sene 96'ydı yanılmıyorsam...
Atv'deyim o zaman. Hem Başbakanlık hem savunma muhabiri olarak çalışıyorum.
Siyasete karışıklık, gerginlik hâkim. Gerginliğin öncelikli sebebi, asker - siyaset çatışması...
Elimde çok önemli bir haber var.
Dönemin komutanlarının kendi aralarında yaptığı bir toplantının detayları... Ve bu toplantı sonrası, Genelkurmay cenahında belirlenen net bir tavır.
"Gündeme ilişkin TSK'nın nabzı" yani... Askerin görüşü.
Ana haber bülteninde ilk haberim.
Ekranda, canlı yayında anlatacağım haber o denli kritik ki, sözcükleri her zamankinden de daha özenle seçerek kullanıyorum. Kullandığım ifadelerin maksadını aşmaması gerekiyor çünkü.
Bir haberci için sıkıntılı, kritik bir durum...
Yayın bitiyor; kulaklığımı, mikrofonumu çıkartıp masama yöneliyorum ve telefonum çalıyor.
Açıyorum...
- Murat Bey merhaba, ben Bülent Ecevit.
- Merhaba efendim...
- İyi akşamlar, nasılsınız?
- Sağolun, siz?
- İyiyiz sağolun. Rahşan ile birlikte sizi izledik şimdi. Yarın uygun olduğunuz bir saatte, genel merkezde bir çay içebilir miyiz diye rahatsız ettim.
- Estağfurullah... Tabii ki.
***
Ertesi gün, Beşevler'deki DSP Genel Merkezi'ne gidiyorum...
Bülent Ecevit, eşi ve yardımcısı Rahşan Ecevit ile birlikte odasının kapısında karşılıyor beni.
Oturuyoruz, çaylar geliyor...
O dönem muhalefette olan Ecevit, davetinin gerekçesini şöyle ifade ediyor:
- Dün akşam haberinizi izledik... Haberin önemi ve hassasiyeti zaten belli. Tavrınızdan, üslubunuzdan, yayında anlattıklarınızdan daha fazlasını biliyor olabileceğiniz düşüncesine kapıldım. Bu yüzden yordum sizi buraya kadar. Eğer sizin için de mahsuru yoksa, haberde yer vermediğiniz ayrıntıları bizimle paylaşabilir misiniz?
- Doğrusu, gözleminizde çok haklısınız. Sözcükleri seçerek, her zamankinden bile daha titiz şekilde yaptığım bir yayındı. Demek ki ekrana da yansımış. Ama bu durum, daha fazlasını bilip de söylememek gibi bir kaygıdan kaynaklanmıyordu. Sadece haberin içeriğinin gereğiydi. Yani sahip olduğum bilgiler, dün akşam yayında anlattıklarımdan ibaretti.
***
Bu anının içeriğini bir yana bırakıyorum...
Karşımdaki siyasetçinin sahip olduğu dikkat seviyesi ve sergilediği hassasiyet ile kullandığı üsluptu esas olan.
İdeolojisi, siyasetteki performansı vb konularda farklı görüşlerimiz olabilir ama 'insan' Bülent Ecevit hakkında sanırım hepimiz aynı düşüncelere sahibiz.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum...