Haberin Devamı
Türkiye’de bir şeyler değişiyor galiba. İyi yönde bir değişimden söz ediyorum.
Kesin olarak “değişti” demek için çok erken, biliyorum. Ama en azından bu yönde umutlanmak adına bazı örnekler gözleniyor son zamanlarda.
Alışkanlıklar, tavırlar değişiyor sanki.
Koşulların zorlamasıyla da olsa, medya ve dolayısıyla kamuoyu baskısıyla da olsa, henüz yeterli yaygınlık seviyesine ulaşmamış da olsa, var bir gelişme.
‘İstifa’ mekanizmasından söz ediyorum. Hani hep, “Bütün dünyada, benzer durumlarda yetkililer istifa eder, bizde ise binbir bahane ile koltuğa yapışılır ve istifa hiç akla gelmez” dediğimiz gelişmeler var ya... O tür ahval ve şeraitte ‘istifa’ haberleri görmeye başladık son zamanlarda.
Son örnek, iktidar partisinin Tokat Milletvekili Zeyid Aslan.
Meclis Genel Kurulu’nda, Kamer Genç’e yönelik galiz küfürler eden ve partisinin Meclis Grup Disiplin Kurulu’na sevk edilen Aslan, AK Parti üyeliği ya da milletvekilliğinden değil ama TBMM Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu başkanlığından istifa etti.
Futbol dünyasında benzer bir gelişme yaşanmıştı birkaç gün önce.
Beşiktaş İnönü Stadı’nın numaralı tribününde yaşanan ‘demir coplu saldırı’ sonrası, kulüp yöneticilerinden Tamer Kıran yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığını açıklamıştı.
Geçen yıldan bir örnek anımsıyorum...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu üyeliğine atanan Profesör Mümtazer Türköne, yaşanan tartışmalar üzerine bu görevinden istifa etmişti.
Yine geçen yıl...
Borusan Holding bünyesinden Mini Cooper Marka Müdürü Haluk Bayülgen, “Baş örtüsü imajımızı zedeler” şeklindeki sözlerine gelen tepkiler üzerine istifa edip holding bünyesinden ayrılmıştı.
“Bu birkaç örnek yeterli değil” diyebilirsiniz.
“Koltuğunda oturmaması gereken daha kimler var” diyebilirsiniz.
“Saydıklarınız sadece o görevlerinden değil, tüm sıfatlarından ayrılmalıydı” diyebilirsiniz.
“Medeni dünyadaki örnekler ile kıyaslandığında, bu bahsettikleriniz devede kulak” diyebilirsiniz.
Büyük ölçüde haklı da olabilirsiniz bu cevapları vermekte.
Ben de şunu diyorum:
Tek taraflı bir irade beyanı olan ‘istifa’ konusunda memlekette gözlemekte olduğumuz durum, sözünü ettiğimiz bu gelişme, “Yetmez ama evet”.
KEŞKE...
“Hiç kimse bir başkasının yaşam biçimine ve tercihlerine müdahale etmesin, herkes dilediği gibi yaşasın” cümlesi, söylendiği kadar kolay uygulansa.
GELDİĞİMİZ NOKTA
Bir Türk (etnik köken itibariyle değil, TC vatandaşı olarak yani)(*) çıkıp, dünyayı kurtarsa; hemen ikiye bölünmeye hazırız:
- “Bu işin arkasında dış güçler var. ABD ‘kurtar’ dedi, öyle kurtardın” diyenler
ve
- “Bana mı kurtardın? Kurtarmasaydın” diyenler olarak.
Toplum olarak geldiğimiz nokta budur !
(*) Böyle bir izahata ihtiyaç duyuyor olmamı da bir ara ayrıca tartışalım.