İstanbul 2020’den geriye kalanlar

Haberin Devamı

Buenos Aires’te geçen üç günde bir kez daha anladım ki; ‘hoş’ ya da ‘nahoş’, davulun sesi uzaktan ‘olduğundan farklı’ geliyor. Bu kesin.

Son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: İstanbul 2020 için çalışan, çabalayan herkes, en azından, asgari bir saygıyı hak ediyor.

Eksikler, hatta yanlışlar vardır muhakkak. Nitekim var da.

Daha iyisini yapmak elbette mümkün.

***


Daha iyisini yapmak için;

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin yapısını gözden geçirmekte fayda var mesela.

Komite kadrolarının revize edilmesi, çalışma yöntemlerinin gözden geçirilmesi, lobicilik anlayışının güncellenmesi gibi yapılması ve değiştirilmesi gereken birçok nokta var. Fakat bütün bu noksan ya da yanlışlar, İstanbul 2020 kampanyasına gönüllü olarak destek verenlerin hakkını teslim etmemize de engel olmamalı.

***


Profesyonel kadroları ayırıyorum. Adı üstünde, onlar profesyonel. ‘Başarılı olamayanın yerine daha iyisinin getirilmesi’ anlayışına kimsenin söyleyecek sözü olmaz, olmamalı.

Ama gönüllüler için durum farklı. Daha doğrusu farklı olmalı.

***


Gönüllülerin çoğu aynı zamanda kampanyanın sponsorlarıydı.

İş dünyasının saygın isimleri, sadece para verip gerisini uzaktan izlemek yerine Arjantin’in başkentine kadar gelip, oylamanın yapılacağı otelin lobisine kamp kurmuştu.

Yıldırım Demirören, Ferit Şahenk ve Ali Koç en aktif üç isimdi.

Sadece Demirören, Şahenk ve Koç olarak değil, aynı zamanda ‘Yıldırım’, ‘Ferit’ ve ‘Ali’ olarak sahip oldukları şahsi çevre ve iyi ilişkilerini Türkiye’nin, İstanbul’un hizmetine sunmuşlardı. Sonuç büyük bir hayal kırıklığı olsa da, sürece emek veren herkes gibi bu üçlünün heyecan ve çabası da görülmeye değerdi.

Ve bu tablo, sıfatımız ne olursa olsun, hepimize örnek olması gereken bir durumdu.

Paylaşarak ayrışıyoruz

Ortak adı ‘sosyal paylaşım’ platformları...

Birçok faydalı yanı da var şüphesiz.

Lâkin Facebook ve Twitter başta olmak üzere, sosyal medya üzerinden ciddi bir ‘ayrışma’ yaşanıyor.

Aslında belki de, zaten var olan ayrışmayı su yüzüne çıkartıyor sosyal medya.

Anlık ve doğrudan iletişimin sonucu böyle olumsuz tezahür ediyor işte bizim gibi toplumlarda.

Ülkede ‘Gezi süreci’ ile birlikte doğan ortam, bahsettiğim bu ‘ayrışma’ gerçeğini çok daha sert ve acı şekilde vurdu yüzümüze.

“Ama...” ile başlayan cümlelerle birbirimizi anlamamakta ısrar ediyoruz.

“İyi ama sen (siz) de...” anlayışı üzerine bina ettiğimiz anlayış ile hatayı hep karşı tarafta arıyoruz.

‘Paylaşım’ adı altında ayrışıyoruz yani.

Her gün daha çok, her gün daha keskin şekilde...

KEŞKE...

Çocuklarımızı bu kadar zor yetiştirip, bu kadar kolay kaybetmesek.


DİĞER YENİ YAZILAR