Geçen hafta, bir Avrupa başkentinde Türkiye açısından çok kritik bir toplantı vardı.
Uluslar arası finans dünyasının devleri Türkiye’yi konuştu.
20’den fazla büyük bankayla uluslar arası fonun CEO seviyesindeki üst düzey yönetici ve yetkilileri bir Türkiye projeksiyonu için bir araya geldi.
Bu tür toplantılar, ihtiyaç duyuldukça farklı ülkeler için yapılan bir ‘brain storming’ (beyin fırtınası) niteliğinde. Basına kapalı, hatta neredeyse gizli sayılabilecek ‘deep background’ (derin arka plan) formatında…
ABD ve Avrupa Birliği’nden uluslar arası para piyasalarına yön veren aktörler, erken seçim kararı alınması üzerine bu defa Türkiye’yi masaya yatırdı.
İşte o önemli toplantıda altı çizilen konular ve yapılan değerlendirmelerden bazıları:
Erken seçim iktidar için avantaj
Erken seçim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti açısından akıllıca bir hamle oldu.
n İktidar avantaj sağladı çünkü seçimler eğer zamanında yapılacak olsaydı, hem dış politika ve güvenlik konularında hem de ekonomiyle iç politikada 24 Haziran’a oranla daha zorlu, sıkıntılı bir gündem oluşması muhtemeldi.
Bu sebeple Erdoğan yönetimi, erken seçim kararıyla böylesi bir riski neredeyse sıfıra indirdi.
Erdoğan zorlu ama tanımlı bir lider
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, her ne kadar zaman zaman sorunlar yaşansa, gerginlikler oluşsa da dünya piyasaları açısında ‘bilinen’, ‘tanımlı’ bir siyasi lider. Piyasalar, zorlu da olsa, kodlarını bildikleri, tanımlı bir isimle çalışmayı tercih eder.
Tayyip Erdoğan’ın ekonomiyle ilgili zaman zaman yaptığı çıkışlar, bizim açımızdan geçici de olsa sıkıntılı süreçlere dönüşüyor. Örneğin, özellikle bölge ülkelerine yaptığı “İthalat ve ihracatımızda Amerikan Doları ya da Euro yerine yerel para birimlerimizi kullanalım” önerisi. Bu bir dönem, Ankara’nın da içinde yer aldığı uluslar arası finans dünyasında ezberi bozan, Türkiye hakkında zihinlerde karmaşa yaratan bir duruma dönüştü. Özellikle de Türkiye’nin ekonomi yönetiminde yer alan isimler ya da Cumhurbaşkanı’nın ekonomiyle ilgili danışmanları Avrupa başkentlerinde bu tür tezleri hararetle savununca…
Uygulanabilir olmadığı bilinse de, bu çeşit radikal öneriler global ekonomiye yön veren aktörleri olumsuz etkiliyor.
Merkez Bankası iyi iş yaptı
Merkez Bankası, siyasi müdahalelere rağmen son dönemde başarılı bir performans sergiledi. Aldığı kararlarla hem iç ve dış piyasalara bağımsız / özerk yapısını korumakta kararlı olduğunu kanıtladı hem de iktidarla gerginlik yaşamadan dengeyi tutturmayı başardı.
CHP ve İYİ Parti
Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) tanıyoruz. Washington ve Brüksel’de temsilcilikleri var ve onların dış politika ve ekonomiye dair düşüncelerini büyük oranda biliyoruz.
İYİ Parti ise şu an için bizler açısından bir bilinmez. Meral Akşener’in diplomasideki başlıklar hakkında neler düşündüğünü, partisinin ekonomi politikalarını, global ekonomiye bakışının detaylarını bilmiyoruz.
Örneğin, 2002’de iktidara gelmeden hemen önce AK Parti, ekonomi kurmaylarıyla dünyanın önemli başkentlerinde bir ‘roadshow’ yapmış ve yabancı piyasalara politikalarını anlatmış, merak edilen noktalarda yüz yüze bilgi vermiş, muhataplarını aydınlatmıştı. İyi Parti, henüz buna benzer bir adım atmış değil.
Erdoğan seçilir ama…
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi şu anda en yüksek ihtimal olarak görülüyor ancak parlamento seçiminden çıkacak sonuç merak konusu. Sandıktan nasıl bir Meclis aritmetiği çıkacağını şu anda öngörmek zor.
AK Parti MHP ittifakı Meclis’te nitelikli çoğunluğu elde edemezse, bu durum sadece siyaseten değil, ekonomi açısından da ciddi bir sorun teşkil edebilir. Yakın dönemdeki en büyük risk bu ihtimâl.
‘Dış güçlerin oyunu’ yok
Türkiye’de, iç kamuoyunda yaratılmış bir algı var. O da, bizim de içinde yer aldığımız uluslar arası finans çevrelerinin Türkiye ekonomisine bilerek zarar verdiği, Türkiye ekonomisini manipüle ettiği iddiası. “Dış güçlerin oyunu” olarak özetlenebilecek bu algı gerçeği yansıtmıyor.
Bizler, Türkiye’ye nesnel bakıyoruz. Sermaye, para; istikrarı, güvenli ortamları sever. Riskten, belirsizlikten, dalgalı denizlerden uzak durur.