Haberin Devamı
“Allahım’a şükürler olsun. Ben eşime, çocuklarım babalarına kavuşuyor. Birkaç saat sonra evimizin neşesi, ağzımızın tadı geri gelecek ama bu kadar insan, yakınlarımız, komutanlarımız içeride kalmışken ben bu mutluluğu yaşayamıyorum. Eşimin özgürlüğüne kavuşmasına doya doya sevinemiyorum.”
Balyoz Davası’nın Yargıtay aşamasının tamamlanıp, yüksek mahkemenin kararının açıklanmasının hemen ardından, 16 yıllık hapis cezası bozulan ve tahliyesine karar verilen bir emekli subayın eşinin sözleri bunlar.
Özgür hayata geri dönenler ve yakınlarının hemen hepsinin hissiyatının özetiydi bu.
09.15’te girdiğim binadan 10.30 civarında çıktım.
Yargıtay’da, kararın açıklandığı salonda, mahkeme heyetinin açıklayacağı kararı nefesini tutmuş bekleyenleri izledim dün sabah.
Yüzlerindeki ifadeleri gözlemledim.
Umut ile endişenin aynı simada buluştuğuna şahitlik ettim.
Ve orada ‘çektiğim fotoğrafı’ paylaşıyorum buradan sizlerle.
‘Çizdiğim resmi’ değil, ‘çektiğim fotoğrafı’.
Yani olduğu gibi... “Neyse o” şekilde.
Çoğu kadındı ‘izleyici’ bölümünde yer alan sanık yakınlarının. Bir bölümü de gençler.
Eşleri cezaevinde olan kadınlar...
Babaları cezaevinde olan çocuklar...
Her sanığın sadece bir yakınına salona giriş izni verildiğinden bazılarının çocukları dışarıda, kapıda bekliyordu heyecan içinde. Bazılarının da anneleri.
Kararlar açıklandı sonra.
Önce, sanıkların sadece bir bölümüne ‘iyi haberler’ verildi.
Sonra da çoğunluğa ‘kara haber’ geldi.
Yüzler karardı bir anda.
Bazı başlar aşağı düşüverdi.
Bazı eller, gözyaşlarını gizlemek için kapandı yüzlere.
Bazıları sessiz hıçkırıklara boğuldu, bazıları fenalaştı.
Kimiyse tam manasıyla ‘apati’ durumundaydı.
Farklı tepkilerden müteşekkil bir ‘çaresizlik resmi’ydi salonda ortaya çıkan.
Kimi mahkeme heyetine tepki gösterdi, kimi bize; yani medyaya.
Kimi dava sürecinde adeta akrabaya dönüştüğü diğer sanık yakınına “ağlama” dedi. “Bizi kimse böyle görmemeli, başımız dik çıkacağız bu salondan da. Bizim eşlerimiz, babalarımız kurban seçildi ve bunu aslında herkes biliyor” diye devam etti sözlerine.
Umutların tükendiği noktada, “Bundan sonra tek umut, çıkacak bir af mı yani?” diye sordu biri diğerine, kapıdan çıkarken.
Cevap vermedi karşısındaki, veremedi. Sustu, yutkundu...
Bir başkası, “mücadeleye devam” dedi o sırada.
“Bu dava başından beri hukuki değil, siyasiydi. Sonu da aynı şekilde geldi. Yargıtay da siyasi karar sürecine dâhil oldu” diye katıldı söze bir diğer sanık yakını.
Karar duruşmasının yapıldığı Yargıtay’ın içinde ve önünde tanık olduğum manzara, diyaloglar ve hava böyleydi. Evet, ortada kesinleşmiş bir yargı kararı var.
Evet, evrensel kurallar gereği herkesin bağımsız yargının kararına saygı göstermeli.
Benim orada gördüğüm ise; tahliyesine ya da beraatine karar verilenler de dâhil, sanıkların aile üyeleri ve yakınlarını, Türkiye’de yargının bağımsız olduğuna inandırmanın ‘zor’ değil, ‘imkânsız’ olduğu.
KEŞKE...
Bizim meslekte ‘megalomani’ yasaklansa.