Dön bakalım dön bakalım eve rahat dön bakalım

Haberin Devamı

Önceki akşam İstanbul Olimpiyat Stadı’ndaydık. Onbinlerce Beşiktaşlı ‘sevgili’ ile buluşmaya koştu.

Beşiktaş sezona başladı. Bayağı da iyi başladı doğrusu.

Semt’ten stada gidiş ve dönüş için karayolunu değil, metroyu seçtik dostlarla.

6 saat içinde neler yaşadık neler...

Eski Köyiçi’ne yeni adet

21.45‘te başlayacak maça gitmek için Beşiktaş Köyiçi’nden kalktığımızda saat 19’u biraz geçiyordu. Yani daha iki buçuk saatten fazla vardı ilk düdüğün çalmasına. Ama eski Köyiçi’ne (geçici de olsa) yeni adet gelmişti. Yolumuz uzundu.

İlk etabımız geleneksel ‘Dolmabahçe yürüyüşü’ydü. 150 yıllık çınarların gölgesinde Semt’ten Mâbed’e...

Lâkin bu defa son değil, ilk duraktı BJK İnönü. Kabataş’tan metroya binecektik zira.

Yıkım faaliyetinin sürdüğü stada yönlenen hüzünlü bakışları, hemen karşısındaki Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camii ile ilgili ‘Gezi gündemi’ bağlantılı yorumlar takip etti.

Aktarmalı yolculuk

Metro yolculuğumuz Kabataş’tan başladı. Saat 20’ye yaklaşıyordu.

Başakşehir bölgesindeki Olimpiyat Stadı’na ulaşabilmek için yolda iki aktarma yapmamız gerekiyordu.

Aksaray’da indik. Birkaç dakika yürüyüp bir başka duraktan bu kez Kirazlı hattına geçtik.

Kirazlı’da indik, bu defa da ‘Olimpiyat’ hattına yöneldik.

Tezahüratlar ile renklense de bir saat civarında sürdü raylar üzerindeki yolculuk.

Son durak ‘Olimpiyat’ta indikten sonra biraz daha yürüyüp nihayet stada ulaştık. Tribündeki yerimize vardığımızda takımlar sahaya çıkıyordu. Beşiktaş’tan çıkışımızın üzerinden iki saatten fazla vakit geçmişti. Maça ucu ucuna yetiştik.

Dönüşte yaşanan tehlikeler

Maç bittiğinde saat 23.30’u geçmişti.

Bizim gibi otomobille gelmek yerine metroyu kullanan binlerce insanla birlikte istasyona yöneldik. Beşiktaş maçı kazanmış, bizim de keyfimiz yerindeydi.

Ama daha dönüş yolunun başında, istasyonun peronlarında oluşan görüntü o keyfi alıp götürdü.

Can güvenliğini önemsemeyen yüzlerce insan, yerdeki sarı çizgiyi yok saymış, rayların üzerindeki beton bölümü son noktasına kadar doldurmuştu.

Kabalık, ellerinde megafonlarla uyarılarda bulunan güvenlik görevlilerini duymuyor, “Biraz geriye çekilin” ikazına aldırış bile etmiyordu.

Art arda gelen trenlerin her iki tarafındaki kapılar da açılıyor, insanlar karşılıklı olarak adeta birbirlerini ezerek içeri dalıyor, çoğu içeride, bazıları da kapılarda sıkışıyordu.

Yolcu kapasitesi 321 kişi olan vagonların herbirinde neredeyse 500 kişi, balık istifi yola çıkıyordu. Treni beklerken sınır çizgisini aşarak ilk tehlikeyi yaratanlar, vagonları kapasitesinin çok üzerinde doldurarak yine risk oluşturuyordu. Bu yetmezmiş gibi vagonun duvarları ve tavanına vurarak yapılan yoğun tezahüratın melodisine uygun şekilde herkes zıplıyordu. Vagon aynı anda 4 yöne birden sallanıyordu. Hem sağa sola, hem yukarı aşağı.

Yani...

Camlarındaki yoğun buğu sebebiyle dışarıdan görünmeyen içinde kan - ter içinde erkekler, fenalık geçiren kadınlar (klimalar çok geç çalıştırıldı), ezilme tehlikesi ile karşı karşıya kalan çocukların bulunduğu vagonlar hareket halindeyken de sallanmaya devam ediyor ve neredeyse devrilecekmiş hissi uyandırıyordu.

Suç hepimizin

Evet, Olimpiyat Stadı’nın yapıldığı yer (kaba tabirle) adeta dağın başı.

Evet, metronun kapasitesi daha yüksek olabilir. Eleştirecek birçok şey bulabiliriz istersek, evet.

Ama...

Bütün bu bahsettiklerimin yaşanmasının asıl sebebi biziz.

Bu tehlikeli seyahatin mimarı hepimiziz.

Çok afedersiniz ama ‘insan’ gibi hareket etmediğimiz için karşı karşıya kalıyoruz her dakika başka bir hayatî tehlike ile.

Not: Taksim tarafına döndüğümüzde saat sabahın 2’sini bulmuştu. Üstelik biz yarıda metrodan inip yola taksi ile devam ettiğimiz hâlde.

Yani Beşiktaş’tan maça gidip gelmek (maç dahil) toplamda 6 saatten fazla sürdü. Yorgunluğunu ve masrafını kabulleniyoruz ama maça gidip gelirken ‘hayatî tehlike’ sınırında seyahat etmeyi göze almamız da gerekmesin artık.

Çok şey mi istiyorum?

DİĞER YENİ YAZILAR