Diyarbakır ve Mardin

Önceki gün ve dünü, Diyarbakır ile Mardin’de geçirdim.

Bu satırları da, bu defa Aydın’a hareket etmeden hemen önce yazıyorum...

***

Dünya kültür mirasını kalbinde barındıran Mardin’i birazdan anlatacağım ama önce birkaç saatliğine uğradığım Diyarbakır’dan bir iki izlenim...

Ciğer kebabının, burmalı kadayıfının, sütlü künefesinin, menengiç kahvesinin tadı aynı Diyarbakır’ın. Her zamanki gibi nefis yani... Değişen, yenilenen, eli yüzü düzelen mekanlar olmuş ben görmeyeli.

Şehir merkezinin makyajı da tamdı.

İktidar kanadından yıllardır gelen, “Belediyecilik yapmıyorlar, sokaklar çöplük gibi, her yer kir pas içinde” türünden eleştirilere nispet yaparcasına temiz, düzenli, pırıl pırıldı çevre. Özellikle de ana caddeler.

Diyarbakırlılar ile konuştum; “Seçim kampanyaları başladığından beri böyle” dediler. Diyarbakır’ın makyajı yeni tazelenmiş yani.

“Umarım 7 Haziran’a kadar sürmez bu görüntü” dedim. Orta yaşlı bir Diyarbakırlı, “Ben HDP’ye oy veriyorum ama bu duruma canım sıkıldı” deyince, “Neden” diye sordum, “Ne güzel işte...”

Haberin Devamı

Gelen cevap şu oldu:

“Güzel, güzel tabii de; madem yapabiliyorlardı, niye bunca senedir yapmıyorlardı? Bak işte, isteyince oluyormuş demek ki. Bir de tabii sadece birkaç caddeyi bu şekle sokmak yetmez, arka sokaklar hâlâ aynı.”

Ve Mardin...

Mardin’de de benzer bir durum var.

Şehre girişte, yeni yapılan yüksek binalar ile şekillenen o bildik yeni kentleşme karşılıyor geleni. Yukarıda ise tarihi binaları ve mistik atmosferiyle dünyanın sayılı şehirlerinden olan Eski Mardin bekliyor konuklarını.

Daracık sokakların içine gizlenmiş, yerel, geleneksel hazine... Belediye, otomobillerin giremediği o dar sokaklardan, katırlarla topluyor çöpleri.

“Bizim kadrolu, dört ayaklı çöp kamyonları bunlar” dedi bir Mardinli gülerek.

Çöpçüler, katırlara yükledikleri çöpleri ana caddedeki büyük çöp bidonlarına taşıyor. Belediyenin çöp kamyonları da oradan itibaren devrede.

Eski şehir pırıl pırıl. Çevre düzenlemesi, - bana o tarihi dokuya pek uygun gelmese de - bütün dükkanların tek tip tabelaları, ışıklandırmasıyla tam bir turistik merkez.

Haberin Devamı

Ama kentin geri kalan kısımlarında yapılması gereken daha çok iş var.

Diyarbakır ve Mardin

Bienalin kattığı ışık

Sevgili dostum Döne Otyam’ın nasıl bir heyecan ve her türlü zorluğuna rağmen nasıl bir özveri, hatta aşk ile uğraştığının şahitlerinden olduğum için ‘Mardin Bienali’ni çok merak ediyordum.

Başbakan Ahmet Davutoğlu ile TRT’de canlı yayına çıkmadan önce yaklaşık iki saat boş vaktim vardı.

Döne Otyam ile birlikte Mardin Bienali’ne can veren diğer iki isim Canan Budak ve Hakan Irmak. Hakan Irmak, bienal mekanlarını açtırdı, birlikte gezdik.

Mardin Bienalini gece gezen ilk kişi olarak kayıtlara geçmek ilgilendirmiyordu beni.

Mardin’in ışığına ışık katmış bienal. Geçen yılın ekim ayında başlaması gerekirken Kobani olayları yüzünden ertelenen ‘Mitolojiler’ konseptli etkinlik, 15 Haziran’a kadar kentte.

100 yıl sonra ilk kez kapıları açılan Mor Efrem Manastırı, Alman Karargahı, Keldani Kilisesi, Mardin Müzesi, Videoist, Açık Hava Sineması (Cun Cinema) ve Mardin Çarşısı gibi mekanlarda yaşam bulan 3’üncü Mardin Bienali, bir küratörün değil, bizzat kentte yaşayan Mardinlilerin kollektif çalışmasıyla ortaya çıkmış.

Haberin Devamı

Dünyanın farklı coğrafyalarından 62 sanatçının eserlerinin yer aldığı Mardin Bienali, hem tam manasıyla özgün hem de çok ama çok etkileyici.

Yukarıda adı geçen 3 özel insan ile birlikte çalışıp, emek veren bir grup sanatsever başta olmak üzere bütün Mardinliler’e bir teşekkür borcumuz var.

DİĞER YENİ YAZILAR