Seçimden çıkan sonuca bakınca...
- Demek ki, önemli olsa da, Twitter ve Facebook toplumun bütününü temsil etmiyormuş.
- Demek ki, sürekli olarak medyayı toplumdan kopuk olmakla itham edenler, sosyal paylaşım ortamlarını hayatlarının merkezine koyup, gerçek yaşamı Twitter’dan, Facebook’tan ibaret saymak gibi bir hataya düşmüşler.
- Demek ki, siz ne derseniz deyin, ne anlatmaya çalışırsanız çalışın; asıl olan karşınızdakinin anladığı ve algıladığıymış.
- Demek ki, Türkiye’de seçmen; siyasete hâlen partiden öte, şahıs/lider eksenli bakıyormuş.
- Demek ki, Türkiye’deki her 2 kişiden biri hâlen, Tayyip Erdoğan‘ın alternatifi olabilecek bir siyasetçi görmüyormuş.
- Demek ki, Erdoğan’ın uyguladığı “en iyi savunma hücumdur“ taktiği sadece futbolda sonuç alan bir yöntem değilmiş.
- Demek ki, siyasi ve ekonomik istikrar kaygısı, seçmenin tercihinde başka birçok unsurdan daha belirleyiciymiş.
- Demek ki, başta ABD ve İsrail olmak üzere, yabancı güçler de Türkiye konulu derse daha iyi çalışmalıymış.
Balkondan aslında dedi ki...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘balkon konuşması‘nda verdiği görüntü ve söyledikleri de en az sandıktan çıkan sonuç kadar önemli. Hatta belki daha fazla.
Çünkü...
- Görüldü ki Erdoğan, cemaati affetmiyor ve affetmeyecek.
- Görüldü ki Erdoğan, sadece cemaati değil, doğrudan ya da dolaylı cemaat ile aynı safta yer alanları da affetmiyor ve affetmeyecek.
- Görüldü ki Erdoğan, 17 Aralık - 30 Mart dönemine ilişkin, sadece ‘dış’a değil, ‘iç’e dönük bir hesap da kesecek.
- Görüldü ki Erdoğan, 17 Aralık sürecinde -büyük ölçüde- yalnız bırakıldığını düşünüyor, öyle hissediyor. (Aslına bakarsanız Başbakan, ‘sahiplenilme’ konusundaki beklentisini zaten gizlememişti.)
- Görüldü ki Erdoğan, partisinin içinden bazı isimleri de bu süreçte takındıkları (ya da takınmadıkları) tutum sebebiyle “hayal kırıklığı yaratanlar“ listesine dâhil etti. Bazıları bakan düzeyinde olan bu isimlerin yakın gelecekteki akıbetlerini de Erdoğan’ın bu düşüncesi belirleyecek.
- Görüldü ki Erdoğan, açık açık değil ama içten içe, “Her işte bir hayır vardır, bu vesile ile ben de çevremdekileri bir kez daha görmüş, tanımış oldum“ diyor.
- Görüldü ki Erdoğan, sadece ailesini ve çok az sayıdaki yakın ‘dava arkadaşı’nı hariç tutuyor bahsettiğim bu yalnız bırakılmışlık duygusundan.
- Ve iktidar partisinin içinde daha ilk 24 saat içinde konuşulanlara bakılırsa; görüldü ki Erdoğan’ın çalışma arkadaşları da bu bahsettiğim gerçeğin farkına vardı bile. Yani Başbakan’ın ‘yol arkadaşı’ - ‘dava arkadaşı’ ayrımını yapmış olduğu gerçeğinin.