Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) ‘çifte kurultay’ sonrası oluşan durumun bir fotoğrafını çekmek gerekiyor.
Ama şöyle ‘geniş açı’ bir objektif ile... Hatta ‘balık gözü’ (*) ile.
Özellikle de, iki kurultaya da katılmama yolunu seçen eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın, “Bu sonuçtan mutlu olan arkadaşlara, bunun hayırlı olmasını ifade ediyorum. Partimizin, önümüzdeki dönemde başarılı olması için herkesin artık geçmişi bırakıp, geleceğe yönelmesi gerekir. Kurultayda yaşanan gerginlikleri, buna üzülen arkadaşlarımız unutsunlar. Kurultaydan yapay sevinç çıkarmaya çalışanlar, bunu fazla mıncıklamasınlar” açıklamasından sonra...
Birinci görüş
Ana muhalefet partisine ilişkin yapılan ilk değerlendirmeleri şu başlıklarla özetlemek mümkün:
- Kemal Kılıçdaroğlu, bu hafta sonuna kadar CHP’de iktidardaydı, artık aynı zamanda muktedir.
- İki gün içinde yapılan iki kurultay gösterdi ki, Baykal ve Sav isimlerinin artık ne kamuoyunda ne de CHP örgüt ve tabanında karşılığı var.
- Kemal Kılıçdaroğlu, ‘çifte kurultay’ sonunda genel başkan olarak güven tazelemenin ötesinde, asıl, ‘liderliğini’ tescil etti ve bundan sonra parti içi dengeler işte bu gerçek doğrultusunda şekillenecek.
- CHP delegeleri, Ankara’daki iki kurultayın sonunda, eski dönemi tamamen kapatmak yönünde irade beyan etti.
- Ortaya böyle bir sonuç çıkmasında belirleyici faktör, Deniz Baykal ve Önder Sav’ın takındıkları tutum ve sergiledikleri tavırlar oldu.
- Kılıçdaroğlu yönetiminin gündeminde bu aşamadan sonra artık “parti içi sorunlar” diye bir başlık kalmadı. CHP, ana muhalefet olma görevine ancak şimdi tam manasıyla konsantre olabilecek ve mesai verebilecek.
İkinci görüş
Yukarıdaki başlıklar, Kılıçdaroğlu kadroları ve genel merkeze yakın çevrelerin görüşleri.
Tabii bir de - artık eskiye oranla daha az etkili gibi gözükse de - karşıt görüşe sahip olanlar var. Doğrudan Deniz Baykal’ın bakışını da yansıtan bu tespit ve öngörüleri de şu şekilde listeleyebiliriz:
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun güven tazelediği ya da artık tam ve muktedir bir ‘lider’e dönüştüğü yönünde yapılan yorumlar bir yanılsamadan ibaret.
- Kılıçdaroğlu yönetiminin bundan sonra, özellikle parti içi sorunları çözemediğinde öne süreceği, “Baykal ve Sav” diye iki bahanesi yok.
- CHP, ‘yenileşme’ adı altında, ‘geleneksel’ çizgisinden ve hatta ‘varoluş nedenleri’nden uzaklaşıyor.
- Gelinen noktanın, Genel Merkez Yönetimi tarafından, “sancılı ‘çifte kurultay’ sürecinden büyük bir zaferle çıktık” şeklinde gösterilmesi gerçeği yansıtmıyor. Eğer bir ‘zafer’den bahsedilecekse, bu ancak, CHP’nin önce yerel, ardından genel seçimlerde alacağı sonuçlar ile mümkün olabilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun muktedir bir lider olup olamayacağı da yine ancak bu sınavlardan alacağı sonuçlar ile ortaya çıkacaktır.
Baykal neden gitmedi?
Deniz Baykal, partisinin art arda yapılan iki kurultayına da katılmadı. Kurultaylar öncesinde yaptığı açıklama ışığında bakıldığında, bu duruma şaşırılmaması gerekiyor.
Baykal ya iki kurultaya da gidecekti ya da ikisine de iştirak etmeyecekti. Birine katılıp diğerine gitmemesi - kendi açısından - olmazdı. Çünkü ilkine gitse Kılıçdaroğlu’nun, ikinciye katılsa Sav’ın yanında yer aldığı algısına yol açacaktı. Nitekim o da, ikinci yolu seçti, iki salona da gitmedi.
Lakin...
Kurultay salonlarında boy göstermemesi, Deniz Baykal’ın bu defteri kapattığı anlamına gelmiyor. Benim Baykal cenahından edindiğim izlenim bu yönde.
Eski genel başkan bu dönemi ‘sessiz’ geçirecek ama sürekli ‘yakın takip’te olacak, bu kesin.
(*) Balık gözü objektif: Fotoğrafçılıkta, görüş açısı en geniş olan objektif türü.
KEŞKE...
‘Sadakat’in ‘yalakalık’ olarak yaftalanmasının; o önemli kavramın içini nasıl boşalttığını ve bu yaklaşım tarzının bir gün sahiplerini de rahatsız edeceğini anlayabilsek...