Biz, siz, onlar...

Haberin Devamı

Bizim polisimiz, sizin polisiniz.

Sizin savcınız, bizim savcımız.

Sizin medyanız, bizim medyamız.

Bizim derneğimiz, sizin derneğiniz.

Sizin yazarınız, bizim yazarımız.

Bizim vakfımız, sizin vakfınız.

Sizin akademisyeniniz, bizim akademisyenimiz.

Bizim iş adamımız, sizin iş adamınız.

Sizin mahkemeniz, bizim mahkememiz.

Bizim bürokratımız, sizin bürokratınız.

Sizin sermayeniz, bizim sermayemiz.

Artık neredeyse adlı adınca bu şekilde ifade etme noktasına geldi taraflar.

***


Ama toplum bu iki ‘taraf’tan ibaret değil.

Bölünmüşlük aşikâr olsa da, aslında ikiye değil üçe ayrılıyoruz ulusça.

Çünkü bir de, gündemin iki sıklet merkezine de mesafeli durmaya özen gösterip, resmin bütününe bakmakta direnenler var.

Yukarıdaki “bizim sizin” ayrışma kalıbının yerine “onlar - bunlar” sözcüklerini koyanlar yani...

“Onların polisi, bunların polisi” gibi...

Ya da “birinin gazetecisi, diğerinin gazetecisi” gibi.

***


Bu üçüncü kesimin, yani gerginliğin taraflarından herhangi birine daha yakın durmayanların nitelik ve niceliğine dair somut bir veri yok kimsenin elinde.

Ama son tahlilde kesin olan, toplumun bu üçüncü parçasının ciddi bir ‘belirleyicilik’ potansiyeline sahip olduğu.

Tam manasıyla ‘homojen’ olmamakla birlikte, bu üçüncü kesimi büyük oranda bütünlük içinde tutan asgari müşterekler var bu ülkede.

Bu topraklarda yaşayanların bir süre için unutmuş ya da önemsemez görünse de, günü geldiğinde hatırlayıp, eskisinden de daha sıkı sarıldığı değerlerden söz ediyorum.

O değerleri sıralamaya gerek yok çünkü zaten biliyorsunuz. Hepimiz biliyoruz.

“Onun bunun şunun” değil, “hepimizin” değerleri çünkü onlar.



Sen yine oku ve izle kardeşim

“Vallahi 4 gündür ne gazete okuyorum, ne televizyon seyrediyorum. Öyle rahatım ki...”

Bir iş adamı arkadaşım aynen böyle dedi 3 gün önce telefonda.

Ülkede yer yerinden oynuyor, memleket yangın yeri; arkadaşım böyle diyor.

“Bir taraftan gıpta ettim sana” dedim.

Ama şaşırdım da...

“Sen de ‘tuzu kuru’ sayılmazsın aslında. En azından ekonomideki dalgalanmaya kayıtsız kalamazsın çünkü iş adamısın sonuçta. Nasıl oluyor da bu kadar rahatça uzaklaşabiliyorsun gündemden?” diye sordum.

Cevabı şu oldu: Okusam, izlesem ne değişiyor ki?.. Hem zaten senin meslektaşların olup biteni hep kendi işlerine geldiği şekilde yazıp konuşuyor.”

“Olsun...” dedim. “Sen yine de oku ve izle bence. Hatta, her zamankinden fazla oku ve izle. Böylece hem kimin derdi ne, bunu görürsün hem de hepsini harmanlayıp, ana hatlarıyla da olsa gerçeğe dair bir fikrin olur.”

Evet böyle düşünüyorum.

Çünkü bazılarının doğruları, zamana ve koşullara göre değişebiliyor ama ‘gerçek’ tek ve hiç değişmiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR