“Bakın bu fotoğrafa... Bu biziz işte.
Eskikaraağaç Köyü, Uluabat Gölü çevresinde çektim bu fotoğrafı.
İçiyorsun da, bu nasıl bir zevktir, izini bırakmak?
Ya da açıkça; lan ne diye atıyon şişeni oraya buraya?
Ne diye kırıyon ya da denize atıyon?
Manyak mısınız?
O çöpleri neden orada bırakıyorsunuz?
Sana söylüyorum...
Bunu neden yaptığını sor kendine. Sor lan bi kere. Neden yapıyorum de. Niye atıyorum?
Bu güzel ülkeyi neden böyle kirletiyorum de. Hani ben eziğin tekiyim, koca ülkede attığım bi çöpün zararı var diye mi düşünüyorsun a bencil kişilik?
(Bugün bir alışveriş merkezinin otoparkında, o çıkınca yerine park edeceğim adamın, niyetimi anlayınca ağırdan alması ve o çıktıktan sonra arkamdaki adamın, ben geri geri girerken mahsus beni sıkıştırmasıyla daha zor park etmeme sebep olup gizliden sevinmesi nasıl bir kişilik mücadelesidir anlamış değilim.)
Egosantrik kişilerin yaşadığı, çirkin izler bırakmayı seven, yüzleri cep telefonu ışığıyla aydınlanmış bir ülke olduk çıktık.
Hah, ne diyordum?..
Lan niye atıyon şişeni, içtikten sonra deniz kenarında, manzarada, duvar kenarında, dünyanın en güzel yerlerini görüp niye içine ediyon laaan...
Kumdan kaleleri plajda gizlice yıkansın sen.
Git topla o attıklarını.
Atma izmaritini de arabadan dışarı.
Tükürme sokağa.
Akşam yemek yerken şapırdatma ağzını. Kapalı tut.
Aynı tuvaletteyken kapıyı kapalı tuttuğun gibi.
Sifonu çek.”
***
Yukarıdaki satırlar bir sanatçıya ait. Tiyatro ve sinema oyuncusu Ege Aydan’a...
Dün şu fotoğrafı paylaştı Aydan Instagram hesabından.
Bildiğiniz çöplük...
Altına da işte yukarıda okuduğunuz metni yazdı.
***
Şimdi hemen üsluba takılıp işin özünden uzaklaşmaya kalkmayın. Sakın...
Sakın, “Bir sanatçıya lanlı lunlu yazmak yakışıyor mu” falan demeyin.
Bu üslubun, yazılanların hedef kitlesi itibariyle bilinçli bir tercih olduğu açık çünkü. O manzarayı yaratanların, yakındığı türden insanların anlayacağı dilden konuşmak tercihi...
Üslubu, seçilen sözcükleri bırakın şimdi. İçeriğe bakın.
Dile getirilen rahatsızlığı önemseyin.
Sonra da bir düşünün bakalım...
Belki sizin de payınıza düşenler vardır Ege Aydan’ın yazdıklarından, kim bilir?
***
Misal ormana, mesire yerine gidip çoluk çocuk piknik yapmıştınız ya hani... Mangal yakıp semaverde çay demlemiştiniz... Çocuklar top oynamıştı... Çok eğlenmiştiniz. Güzel bir gün geçirmiştiniz hani...
Günün sonunda mutlu mesut eve dönerken arkanızda nasıl bir manzara bırakmıştınız o gün, hatırlıyor musunuz?
Pet şişeleri, naylon torbaları, çerez poşetlerini ne yapmıştınız mesela? Toplayıp çöpe mi atmıştınız yoksa o güzelim ormanda etrafa hatıra mı bırakmıştınız hepsini.
(Meyve sebze kabuklarıyla pirzolaların kemiklerini söylemiyorum çünkü onlar en azından doğada çözülebiliyor ya da çevredeki kedi köpeğin karnını doyuruyor.)
***
Ya da trafikte yaptıklarınız, otoparktaki icraatınız, tuvaletten ellerinizi yıkamadan çıkmanız, telefonu “Kimsin” diye açmanız...
Örnekleri çoğaltabilir, yazıyı sayfalarca uzatabilirim ama gerek yok.
Anladınız siz...