“Behzat Ç.” deyince, başka fazla da bir şey söylemeye gerek yok.
‘Fenomen’ sözcüğünün Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ndeki karşılığı ‘olay’.
Behzat Ç. de bir fenomen işte.
Eser sahibi, yazar Emrah Serbes. Henüz 31 yaşında. “Çok gençmiş” diyecek olanlara, “Değil bence” derim. Zaten çıkardığı iş de ortada.
Dizi, Radyo ve Televizyon Üst Kurumu’nun (RTÜK) gündeminden hiç düşmüyor.
Son olarak, bir RTÜK uzmanının raporunda, “Şiddet içeren ve gençleri şiddete teşvik eden film ve diziler” listesinde yer aldı Behzat Ç.
Dün aradım Serbes’i.
“Görünen o ki, yakında RTÜK’te bir ‘Behzat Ç. Daire Başkanlığı’ kurulacak” dedim gülerek.
“Ben pek sevmiyorum o konuda konuşmayı” diye başladı söze Emrah Serbes.
Bu pazar akşamı sezon finali var dizinin.
- RTÜK’ün sizin dizi ile ilgili mesaisi gelecek sezon için bir risk, bir sorun oluşturuyor mu?
- Hayır. Gelecek sezon da sürecek Behzat Ç.
- Aynı çizgide mi sürecek? Önemli olan o...
- Aynı çizgide sürecek. Biz bu çizgide, bildiğimiz yolda, gideceğimiz yere kadar gideceğiz.
- Başkomiser Behzat’ın, Savcı Esra ile evliliğinin RTÜK baskısıyla senaryoya eklendiği görüşü bana pek gerçekçi gelmemişti doğrusu. Nedir bu işin aslı? Ben mi yanılıyorum?
- Yok, haklısınız. Aslında o evlilik, bu tür bir telkinden kaynaklanmış değildi ama algı bu yönde oldu. Çok da mahzuru yok aslında benim için böyle algılanmasının. Problem değil.
- Pekiyi, şiddet bağlamında RTÜK boyutu dışında dönüşler oluyor mu size? Yani mesela son dönemdeki Özel Yetkili Savcı vb. tiplemelerle ilgili rahatsızlık ya da başka türden mesajlar alıyor musunuz?
- Hayır hiç böyle bir şey yok. Bu anlamda gelen herhangi bir mesaj ya da başka bir dönüş yok.
Emrah Serbes, Behzat Ç’nin yoluna bugüne kadar olduğu şekilde devam edeceğini söylüyor.
Bu pazar gecesi itibariyle yaz tatiline giriyor dizi. Yeni yayın döneminde ise yine ekranda olacak, bu kesin. En azından bir sezon daha beraberiz yani bizimkilerle.
Pasaport krizi nereden kaynaklanıyor?
Son dönemde eşten - dosttan, çevreden aynı konuda çok sayıda yakınma geliyor.
Şu bizim meşhur çipli pasaportlar adeta karaborsaya düşmüş.
Emniyet’e başvuran vatandaş, pasaportunu en erken 15 - 20 günde alabiliyor. Hatta bazen, bir ayı bulduğu oluyor bu sürenin.
Oysa yakın geçmişe kadar, başvuru ile pasaportun adresinize gelmesi arasında geçen süre iki güne (48 saat) kadar inmişti.
Pekiyi ne oldu da, böyle bir ‘pasaport krizi’miz var?
Baktım, birkaç küçük haber yapılmış son dönemde bu konuda ama pek tatmin olmadım doğrusu.
Sordum, soruşturdum; anlaşıldı ki, mesele pasaport defteri sıkıntısından kaynaklanıyor.
Emniyet, defter tedarik edemiyor.
Başka bir deyişle; Darphane, ihtiyacı karşılayacak sayıda defter üretemiyor.
Arz - talep dengesi meselesi yani. Daha doğrusu dengesizliği...
Pasaport talebi fazla, buna karşılık defter arzı yetersiz.
Üstüne bir de yaz geldi, başvuru sayısı daha da arttı ve sorun, krize dönüştü.
Akıllı (ya da teknolojik) pasaportların sert kapağının içinde bir ‘çip’ var biliyorsunuz. O çipler, Malezya’da üretiliyor. Kapağın içine yerleştirilip, çipli pasaport defterine dönüştürülmesi aşaması ise İstanbul’da, Darphane ve Damga Matbaası‘nda gerçekleşiyor.
Sonuçta görünen o ki; sorun Emniyet’ten kaynaklanmıyor. Problem, üretim aşamasında. Yani Darphane’de.
Hâl böyle olunca, Darphane Genel Müdürü’nü aradım. Çok uğraştım ama bir türlü ulaşamadım.
KEŞKE...
Koltukların gelip geçici olduğu gerçeğini, o koltuklarda otururken de akıldan çıkarmasak.