Haberin Devamı
Birazdan okuyacaklarınız bir ‘fantezi’dir.
Fantastik bir senaryo...
Murat Karayılan.
Cemil Bayık.
Doktor Bahoz, yani Fehman Hüseyin.
Duran Kalkan.
Sabri Ok.
Ve bu saydıklarım kadar ön planda olmayan daha birçok kişi...
Yani ‘dağdakiler’...
Yukarıdakiler, PKK’nın yönetim kadrosunu oluşturan isimler.
Örgütün ‘dağdaki’ yöneticileri.
Devam eden ‘İmralı süreci’ni uzaktan, ‘kırsal’dan izleyen isimler.
Gündemdeki süreç her şeyden, herkesten önce Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) kadroları açısından tarihi bir sınav niteliğinde.
Neden mi?..
(Ankara’yı, hükümeti, İmralı’yı ayrı bir yana koyalım bir an için.)
Varsayalım ki, süreçte herşey olumlu gelişiyor.
Diyelim ki; Ankara ile İmralı her konuda anlaşıyor.
Diyelim ki her şey yolunda gidiyor.
Ama bu arada...
Yine diyelim ki...
Tam da bu anlaşma zemini oluşmak üzereyken;
misal Murat Karayılan çıkıp Selahattin Demirtaş’a, “Bu iş bitecekse, senin yerine ben gelmeliyim” diyor...
Ya da Cemil Bayık Ahmet Türk’e, “Bunca yıl verdiğim emekler ile senin koltuğuna artık benim oturmam gerekmiyor mu?” diye soruyor.
Veya Fehman Hüseyin Aysel Tuğluk’un karşısına, “Biz senelerdir o dağlarda olmasak siz Ankara’da nasıl siyaset yapacaktınız?” sorusuyla çıkıyor.
Örneğin Duran Kalkan Gültan Kışanak’a, “Gereken artık oralarda bizim olmamız değil midir?” diyiveriyor.
Mesela Sabri Ok, Ayla Akat Ata’ya...
Diğerleri diğerlerine...
Diğer PKK’lılar diğer BDP’lilere böyle diyor.
Diyelim ki...
Sadece parti yönetimi ya da parlamento için değil...
Yerel yönetimlerde de aynı varsayımdan hareket edebiliriz.
“Bu iş bitecekse, bittiğinde, Diyarbakır Belediye Başkanlığı’na örgütün Amed eyalet sorumlusu gelmeli” cümlesi çıkarsa BDP’nin karşısına mesela?..
Hatta, “gelmeli” değil, “gelecek” şeklinde?..
10 yıldır, 20 yıldır, hatta neredeyse 30 yıldır dağlarda yaşayan, o dağlarda ‘kendince bir dava’nın peşinde olan, ‘kendince bir mücadele’ yürüten insanların; bir gün gelip, bir anda geçmişi unutuverip, yepyeni bir hayata başlamayı kabul edeceğine inanıyorsak sorun yok.
O kadroların, “Haydi sen silahını bırak ve - misal - Yeni Zelanda’ya git” denildiğinde, sorgusuz sualsiz “Tamam, olur” diyeceğini düşünüyorsak hiç problem yok.
Neyse...
Uzatmak yersiz.
Sanırım anlatabilmişimdir ne demek istediğimi.
Şimdi...
Devam eden süreçte, BDP’nin, “İmralı’ya BDP ve DTK (Demokratik Toplum Kongresi) eş başkanları birlikte gitmeli. Bu bizim olmazsa olmazımız” demesini, bir de bu yazdığım ‘fantastik varsayımlar’ ışığında okusak?..
“Böyledir” demiyorum. “Ya böyle
olursa?” diye soruyorum sadece.
Tabii eğer birilerinin; o dağdan inmesi istenen kadrolara, indikten sonra ‘apolet’ takmak ve o güruha, ‘resmi bölgesel silahlı kuvvet’ sıfatı kazandırmak gibi bir planı yoksa !
Dediğim gibi;
‘Varsayım’ bu yazdıklarım.
Hatta, ‘fantezi’!
KEŞKE...
‘İyi niyet’ kavramının gerçekten ‘iyi’ bir şey olduğunu
idrak edebilsek.