Senenin hemen başında; 7 Ocak’ta Charlie Hebdo Dergisi’ne saldırı...
10 ay sonra, 13 Kasım’da yine Paris’te bu defa 132 insanın ölümüyle sonuçlanan seri terör eylemleri...
Merkez üssü Fransa’nın başkenti olan terör zelzelesi, çok kısa sürede dalga dalga yayılıp, Avrupa’nın bütününde hissedilir oldu.
Başta Fransa ve Belçika olmak üzere birçok farklı noktada operasyonlar birbirini izliyor.
***
Avrupa’da terör alarmı verildi.
Aklıselim sahibi herkes, Avrupa devletlerinin terörle mücadelelerinde; terörist ile o ülkelerde yaşayan müslümanları birbirinden ayırt etmesini, bu hassasiyetin sergilenmesini bekliyor.
Çünkü...
Aksi halde, yani bütün müslümanların potansiyel terörist muamelesine tabi tutulması halinde...
Batı Avrupa’da mukim müslüman toplulukların, on yıllardır parçası oldukları ülkeler için bambaşka bir gündem maddesine dönüşmeleri riski var.
***
Ve Türkiye...
30 yıldır PKK terörüyle yaşayan...
Vakti zamanında El - Kaide bombalarına hedef olan...
DHKP-C intihar eylemcilerinin can aldığı...
Son dönemde Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da IŞİD vahşeti ile irkilen...
Ve bütün bu acıları yaşarken dış dünyaya “Teröre destek vermeyin, terörle mücadelemizde bize destek olun” demekten adeta dilinde tüy biten...
Bu çağrılarına, özellikle de Batı Avrupa ülkelerinden, hiç bir dönem beklediği boyutta olumlu cevap alamayan Türkiye.
***
Benzer durumlarda daha önce de aynı oldu. Şimdi bir kez daha görüyoruz ki, Türkiye’de, insanların hiç de azımsanmayacak bir bölümü, belki “Oh olsun” demiyor ama “Avrupalılar anlasın işte” türünden bir yaklaşım içinde.
Bu tavır, az önce bahsettiğim ruh hâlinin sonucu maalesef.
“Yıllardır bizim canımızı yakan teröristleri himaye ettiniz, şimdi o silah sizi vuruyor” şeklinde özetlenebilecek bir anlayış.
İlk bakışta ‘insani bir refleks’ gibi görülebilir bu yaklaşım.
Ancak, ölüm üzerinden, acı üzerinden - kime olursa olsun - “Bu da size ders olsun” demek ne kadar insancadır?
Türkiye’de de yıllar boyu masum insanlar öldü, dünyanın teröre hedef olan diğer ülkelerinde, şehirlerinde de.
***
“Terörün acısını en iyi biz biliriz” diyorsak eğer, kimseye “Siz de yaşayın da anlayın” diyemeyiz. Dememeliyiz.
Şimdi bazılarınız kızacak bu söylediklerime biliyorum.
Kızabilirsiniz.
“Bunca yıldır anlamadılar, başka türlü anlamayacaklardı” diyor olabilirsiniz şimdi bu satırları okurken.
Pekiyi o zaman soruyorum böyle düşünenlerinize:
Sizce bundan böyle bambaşka mı olacak her şey?
Bugünden itibaren değişecek mi, Avrupa’nın Türkiye’nin beklentilerine vereceği cevaplar?
Kızmadan, gerçekçi olalım diyorum.