Zaman değişiyor, gündem maddeleri değişiyor, ülkeyi yönetenler değişiyor ama sıkıntılı her dönemde tespitler, teşhisler hep aynı.
Böyle olunca da insan ister istemez düşünüyor;
Ne kadar kolay yönlendiriliyoruz güç odakları tarafından diye.
Ne kadar çabuk kullanılıyoruz yabancı güçlerce.
Ne kadar basit, alet olmamız karanlık güçlerin gizli emellerine.
Ne kadar hızlı etkileniyoruz bizi amaçları doğrultusunda dezenforme ve manipüle edenlerden.
Ne kadar sorgusuz sualsiz giriveriyoruz provokatörlerin dümen suyuna.
Ne kadar kolay geliyoruz iç ya da dış güçlerin oyunlarına.
center>***
Peki ama...
Ben mi yanlış biliyorum? Bize yanlış mı öğretildi bunca yıldır?
Müthiş, hatta eşsiz bir sağduyuya sahip olan.
Sandıkta hep en doğru tercihleri yapan ve her partiye hak ettiği oy ile birlikte mesaj da veren.
Kayıtsız şartsız egemenliğin sahibi olan.
Sarsılmaz iradesi, çalışkanlığı, gücü, imanı, yardımseverliği, dürüstlüğü, misafirperverliği, kadirşinaslığı, aklı, zekâsı ve bunlar gibi daha sayısız üstün özellik ile meziyeti bünyesinde barındıran da aynı ‘biz’ değil miyiz?
Bu nasıl oluyor, biri bana anlatır mı lütfen?
Ama bilin ki, “E canım ne var bunda? Öyle olanımız da var, böyle olanımız da” türünden basmakalıp cümlelerden daha yaratıcı, daha gerçekçi, daha inandırıcı ve daha ikna edici cevaplar bekliyorum.
BİR KÖŞE YAZISI: “Sokakta öpüşmeyen tecavüzcüler”
Murat Menteş’in önceki gün Yeni Şafak’ta kaleme aldığı yazının başlığı buydu.
(http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Murat_Mentes/sokakta-opusmeyen-tecavuzculer/38408)
Menteş, Güney Afrikalı romancı dostu Verenia Keets ile yaptığı çarpıcı bir sohbeti aktarmış.
Bence en can alıcı olan kısmını paylaşmak istedim. Okuyun ve üzerinde biraz düşünün diye...
“(...)
- Murat, 80’den fazla ülkede bulundum. Ve dindarlar dünyanın her yerinde cinselliğin sıradan tezahürlerine sert itirazlar yöneltiyorlar. Fakat cinsel şiddet içeren olaylar karşısında susuyorlar. Neden sence?
- Bilmiyorum, Verenia. Her şeyi bilemem.
- Sanırım, hazzı günah saymanın doğurduğu baskıdan kaynaklanan korkunç sonuçların sorumluluğundan kaçıyorlar.
- Tam anlamadım?
- İki kişinin sokakta küçücük bir veda öpücüğü vermesi tepki toplamıyor mu?
- Immm, evet?
- Fakat yetim yurdundaki çocuklara veya savunmasız genç kızlara tecavüz edilince kimse kılını kıpırdatmıyor. Haksız mıyım?
- Haklısın. Şimdi sen böyle söyleyince, kulağa hakikaten çok berbat geliyor. Sözlerin, toplumsal stratejinin tecavüzlere geçit veren bir iğrençlik içerdiğini düşündürüyor. (...)”
Okuyun ve üzerinde biraz düşünün lütfen.
Biraz.
KEŞKE...
Lafa gelince sürekli, “Derdimiz bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olmalı” diyenler, her fırsatta sadece bağcıların peşinde koşmaktan artık yorulsa.