Yıllarca hep, “Bir komşu ülke” olarak adlandırdı yetkililer, hatırlarsınız.
“Teröre destek veren bir komşu ülke...”
“Terör örgütü PKK’yı ve liderini himaye eden bir komşu ülke...”
Sokaktaki insan bilirdi o ‘komşu ülke’nin hangisi olduğunu ama Ankara adını bir türlü söylemezdi. Resmen seslendirilmezdi o ‘komşu ülke’nin adı.
Açıkça, resmen, “Suriye” demezdi Türkiye’yi yönetenler bir türlü.
Ankara’daki yetkililer, açık açık, “Abdullah Öcalan Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyor, Bekaa Vadisi’nde eğitim gören PKK’lılar Lübnan ile Suriye arasında mekik dokuyor. Şam yönetimi terör örgütünü himaye ediyor, sahip çıkıyor” demezlerdi nedense.
Herkes bilirdi; adı telaffuz edilmezdi Suriye’nin.
O dönem, 16 Eylül 1998 ’de kapandı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Suriye’ye meydan okudu.
Komutan, sınır bölüğünde konuştu.
“Suriye gibi komşular iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye, iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. PKK destekçisi Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve PKK’yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini verecektir” dedi.
Sonrasını hepimiz biliyoruz...
Aradan geçti neredeyse 14 yıl...
Baba Esad’ın oğlu Beşar’ın icraatı ortada.
Türkiye’nin durduğu nokta da öyle.
Ve Beşar Esad yönetimi şimdi Türkiye’yi suçluyor. Suriyeli yetkililer, “bir komşu ülke” kalıbına hiç gerek duymadan açıkça konuşuyorlar:
“Türkiye, sadece yasadışı oluşumlar eliyle Suriye halkının bir kısmının yasadışı şekilde topraklarına getirilmesini sağlamıyor, aynı zamanda bu yasa dışı oluşumlara silah veriyor ve Suriye’ye yine yasadışı yollarla sızmaları için üs sağlıyor” diyorlar.
Bu durum için, “Men dakka dukka” deyip geçmek işin kolay yolu...
Konuya Suriye penceresinden bakıp, “Başka bir ülkenin iç işlerine karışmak yanlış” diyenler olacaktır elbet.
Olabilir.
Ya da, “Türkiye için PKK ne ise Esad rejimi için de muhalifler o” diye düşünebilir birileri.
Düşünebilir.
Ama...
“Türkiye 14 yıl sonra misilleme yapıyor” ya da “Ankara, Şam’dan intikam alıyor” cümleleriyle özetlenebilecek bu düşüncelere itibar edilmemeli bence.
Çünkü...
Komşu kusura bakmasın, kimse kusura bakmasın...
Bir ülkenin bütünlüğüne kast etmiş bir terör örgütünü yıllarca, sistemli şekilde himaye etmek başka şey; dikta rejimine baş kaldıran, (farklı boyutlarıyla tartışılabilir olsa da, her şeye rağmen) demokrasi ve özgürlük talebiyle sesini yükselten iktidar muhaliflerine destek olmak başka.
KEŞKE...
“Kazanmak için her yol mübah” anlayışının, aslında bir ‘değerler erozyonu’ olduğunu anlayabilsek...