Haberin Devamı
“Uygarlıklar bakımından kentler uygarlıkları, uygarlıklar da kentleri sembolize eder. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Başkenti Ankara, tarihin her döneminde küresel vizyonun önemli bir aktörü olarak rolünü devam ettiren bir dünya kentidir. Kültürlerin harmanlandığı Başkent Ankara’dan, Sizleri sevgi ve barış duyguları içerisinde selamlamaktan bahtiyarlık duymaktayım.
Barış kültürüne uzanan bu büyük buluşmada, Ankaralıların üzerine düşeni layıkıyla ve samimiyetle yerine getirdiklerine herkesin inanmasını isterim.
Saygılarımla...”
Virgülüne dokunmadan aktardım.
Ankara Valisi Alâaddin Yüksel, vilayetin resmi internet sitesindeki “Merhaba” başlıklı yazısında aynen böyle diyor.
Sayın Vali,
Sizden, bu yazdıklarınızı, bir kez de, dün Ulus’ta yaşanan görüntüler eşliğinde okumanızı rica ediyorum.
29 Ekim 2012’de, Cumhuriyet’in Başkenti’nde yaşanan o görüntüler ile “Merhaba” başlıklı mesajınızın içindeki; ‘uygarlık’, ‘küresel vizyon’, ‘kültürlerin harmanlandığı başkent’, ‘sevgi ve barış duyguları’, ‘barış kültürü’ kavramlarının ne derece örtüştüğünü düşünmenizi istirham ediyorum.
Sayın Vali,
Mesajınızda, “Ankaralıların üzerine düşeni layıkıyla ve samimiyetle yerine getirdiklerine herkesin inanmasını isterim” diyorsunuz.
Bizden, ‘size inanmamızı’ istiyorsunuz.
Dünkü görüntüler, bu isteğinizin gerçekleşmesine mi hizmet eder yoksa ‘Ankaralının, Ankara’yı yönetenlere inancını kaybetmesi’ne mi; bunu da ayrıca değerlendirmenizi rica ediyorum.
Sayın Vali,
Bir kenti yönetmek, hele de Türkiye gibi bir ülkenin Başkentini yönetmek bürokrasinin en onurlu makamlarından biridir. Herkese nasip olmaz.
Ama bir o kadar da zordur o koltukta oturmak.
İlk bakışta ‘protokol görevi’ gibi algılanır Ankara Valiliği ama değildir. Fazlasıdır. En azından ‘fazlası’ olmalıdır.
Sizi şahsen tanımasam da, Ankara insanının gözünde ‘insancıl’, ‘makul’, ‘sevecen’, ‘medeni’, ‘düzgün’ bir imajınız olduğunu bilirim.
En azından düne kadar öyleydi.
Bugün hâlâ böyle midir bilemiyorum.
Sayın Vali,
Eğer söylendiği gibi; dün Ulus’ta, sizin talimatınızla kurulan polis barikatları, biber gazlı ve tazyikli sulu müdahale sonrası, bizzat Başbakan’ın emriyle kaldırıldıysa, bu durum yaptığınızın yanlış olduğunun tescili anlamına gelmez mi?
Bu ülkede siz(ler)e, “Benim Valim” diyecek kadar sahip çıkan bir Başbakan, bir siyasi irade var. Siz(ler)in de bu sahiplenmeye lâyık olmanız, bu güveni boşa çıkartmamanız gerekmiyor mu?
Sayın Vali,
‘Provokasyon olacağına ilişkin istihbarat’ almış olabilirsiniz. Doğrudur.
Kitlelerin sokağa çıktığı her nümayişte vardır bu ihtimal.
Pekiyi böyle bir olasılık var diye, yapılması gereken ‘toptan bir yasak’ kararı almak ve bunu dünkü yöntemlerle uygulamaya çalışmak mıdır?
Emniyet ile, Jandarma ile, MİT ile birlikte çalışıp; (belki bizlerin haberi bile olmadan) o ihtimali ortadan kaldırma kudreti yok mudur Ankara Valiliğinin?
Bir gece baskını ya da bir şafak operasyonu ile başkentindeki muhtemel provokatörleri bertaraf etmeye muktedir değil midir temsil ettiğiniz devlet?
Sayın Vali,
Çok üzgünüm ama gelinen noktada, “Ankara’da, Cumhuriyet Bayramı’nda, asıl provokasyonu yapan polis oldu” diyenlere verilecek cevabı ben bulamadım.
Eminim sizin tatmin edici bir yanıtınız vardır böyle düşünenlere verecek.