Suriye gündeminde konuştuklarımız, yazdıklarımız, tartıştıklarımız son örneği teşkil ediyor. Sadece örneklerden birini.
Şöyle ki...
Çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Daha doğrusu çok ilginç bir toplumuz biz.
Hep ‘yönetenler’ yanlış.
Hep ‘yönetenler’ hatalı.
‘Yönetilenler’ böyle diyor, böyle düşünüyor. (En azından ‘yönetilenler’in bir kısmı. Hatta ekseriyeti.)
İyi, güzel de...
Kim seçiyor o ‘yönetenler’i?
‘Yönetenler’ yanlış, ‘yönetenler’ hatalı ise...
O ‘yönetenler’i seçen ‘yönetilenler’in hiç mi kusuru yok şikayet ettikleri bu durumun oluşmasında?
Dertli, şikayetçi ‘yönetilenler’in tercihleri, seçimleri hep ‘doğru’...
Ama ortaya çıkan sonuç, onlara göre ‘yanlış’ öyle mi?
Spor kulübünün ‘yöneten’ - ‘yönetilen’lerinde de vaziyet bu, siyasi parti ‘yöneten’ - ‘yönetilen’lerinde de...
Apartman yönetimlerinde de tablo aynı, ülke yönetimlerinde de.
Acaba diyorum...
‘Yönetenler’den yakınan ‘yönetilenler’; “Ben nerede yanlış yaptım” sorusunu kendilerine sormayı akıl edemez mi?
‘Yönetenler’den dert yanan ‘yönetilenler’; “Bu düzeni değiştirmek benim elimde. Duygularımla değil,
akıl ve mantığım ile doğru insanı seçmekle başlayabilirim mesela” diye düşünemez mi?
ACABA DİYORUM - 2: Biz yürüyemeyenler
“Güneş ufuktan şimdi doğar, ‘yürüyelim’ arkadaşlar...”
Düşünün ki bir ulusun, en içten, en gönülden söylediği marşın sözleri böyle.
Gün doğar doğmaz, yürümeye istekli bir ulus...
Acaba diyorum; genellikle yürüyemediği, yürümesine izin verilmediği için mi bu kadar yürekten seslendirir bu ülkenin insanı o marşı?
Gençlik Marşı bir ‘özlem’ marşı mıdır aslında?
ACABA DİYORUM - 3: Rabbena hep bana
Hep benim desteklediğim siyasi parti iktidar olsun.
Hep benim tuttuğum takım kazansın.
Geçiş önceliği hep bende olsun; ben yaya isem otomobiller, ben direksiyondaysam yayalar yol versin.
Yapan ben isem ya da sonuçları benim menfaatime ise yaşananın adı ‘hata’; zarar gören, çıkarı zedelenen ben isem o zaman söz konusu fiilin adı ‘suç’ olsun.
Benim ‘hata’larım hoşgörülsün, başkalarının ‘suç’ları affedilmesin.
Daha iyi yaşam koşulları, daha fazla imkan, hep benim çocuğum için var olsun; başkalarının çocuklarının yaşadığı zorluklar, üzüntüler beni hiç alâkadar etmesin.
Ben verdiğim sözleri tutamadığımda söylediklerim hep ‘makul gerekçe’ler; karşımdaki sözünü yerine getiremediğinde öne sürdükleri, hep ‘geçersiz bahane’ler olsun.
Benim isteklerim hep ‘hak’, başkalarının talepleri hep ‘egoizm’ olarak görülsün.
Özetle...
Her konuda, her alanda, her an; hep ben haklı olayım.
Ve nihayet...
Acaba diyorum; siz hiçbiriniz değilken, bir tek ben, neden böyleyim !
KEŞKE...
Her eleştiriyi küfür gibi algılamasak.