Haberin Devamı
Üye Hakim: “Tizır ne demek?”
Sanık: “Tizır (teaser) tanıtım demek efendim. Tiz etmek yani kısaltmak, küçültmek, tanıtımı televizyonda tizır demek bir şeyi kısaltarak hap gibi bir hale getirerek sunmak demektir efendim.”
***
Üye hakim: “Yaklaşık bir ay önce gelen bir klasör oldu, sizdeki ele geçtiği söylenen evraklar ile ilgili, bu soruyu daha sonra soracağım. Erol Mütercimler ile ilgili olarak ortak paydanızın her ikinizin bazı kitaplarınızın aynı yayınevlerinden çıktığından. Hangi yayınevi bu?”
Sanık: “Alfa Yayınevi, efendim.”
Üye Hakim: “Alfa.”
Sanık: “Yani AKP Şanlıurfa milletvekili olan Faruk Bayrak’ın yayınevidir.”
Savcı: “Kimler katıldı o toplantıya?”
Sanık: “Bir toplantı değil, yemek, yemek. Hurşit Paşa’yla, Erdal Paşa’yla benim aramda bir yemek. Toplantı değil.”
Savcı: “Özel bir yemek mi?”
Sanık: “Hayır, güzel bir yemek oldu, yani ben gittim, gecikmiştim, mantar sote vardı, çok beğendim, insaf!”
Yukardaki soru/cevap dizini, malum davada iddia makamını temsil eden Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel ile Üye Hakim Sedat Sami Haşlıoğlu’nun Ergenekon terör örgütü üyeliğiyle suçlanan sanık Ahmet Tuncay Özkan’ı sorgulamalarına dair duruşma tutanaklarından alınmıştır.
Geçen cuma günü Silivri’de, artık kaçıncısı olduğunu bilemediğim Ergenekon davalarından birinin duruşmasındaydım. Amacım, 724 günden beri tutuklu arkadaşım Tuncay Özkan’ı görmek ve 532 günden beri tutuklu meslektaşım Mustafa Balbay’ı selamlamaktı. İster istemez günün duruşma konusunu da kısmen izledim: Albay Levent Ersöz, eski komutan ve askerlerinin aralarında topladıkları parayla ödedikleri video konferans yöntemiyle sorgulanıyor; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki yatağından, yaşamla ölüm arasındaki çizgide yapıyordu savunmasını. Durumu, önce trajik buldum. Ancak iddia makamının Levent Ersöz’e sorularına kulak verince, tam 50 yıl önce görülen bir davada sandım kendimi!
Cumhuriyet tarihine ilk “hukuk rezaleti” olarak Ergenekon’dan önce geçen o dava, “cımbız” davası olarak anılıyor ve Adnan Menderes’i, Mahkeme Başkanı Salim Başol sorguluyordu:
Hakim Başol: “Kendinizi zorluyorsunuz, zorlaya zorlaya netice çıkaracaksınız. Şimdiye kadar okuduğumuz listedeki masraflar yapılabilir mi?”
Sanık Menderes: “70 bin liralık masrafın içinde bir cımbız var. Onu da cımbızla bulmuşlar, çıkarmışlar.”
Hakim Başol: “Okuduğumuz listedeki...”
Sanık Menderes: “Arz edeyim...”
Hakim Başol: “Uzatırsanız sözünüzü keseceğim.”
Sanık Menderes: “Kısa söyleyeceğim.”
Hakim Başol: “Hayır, yeter!”
1960-61 yılları arasında Yassıada’da görülen 19 davadan “Cımbız davası”, örtülü ödenek dosyasında bulunan bir cımbız faturasıyla başlamıştı. Gerçi Menderes, metresi Ayhan Aydan’ın eski kocası Ferit Alnar’ı hepi topu 70 bin liralık örtülü ödenekten maaşa bağlamış, ilgiliye 1951-59 yılları arasında 27 bin 163 lira ödeme yapmıştı... Ama sevgilisine örtülü ödenekten alındığı iddiasıyla yargılanan cımbızın, sonuçta Başbakanlığın aşçıbaşısına tavuk kıllarını temizlemesi için alındığı anlaşıldıysa da, ne cımbızın suçsuzluğu, ne de “bebek” ve “don” davalarının kepazeliği, zavallıyı idamdan kurtaramamıştı.
İster asker olsun, ister sivil iktidar, birilerinden kurtulmaya karar vermeye görsün, örtülü ödenek ya da terör örgütü aynı kapıya çıkar.
Ergenekon davaları, AKP iktidarının sırtına yüklenecek Yassıada’dır. Bundan kuşkusu olan varsa, buyrun iddia makamının Mustafa Balbay’a sorduğu bazı soruları kendi kaleminden okuyun:
- Bir telefon görüşmesinde, şiirin* “bütün renkler aynı hızla kirleniyordu” kısmını söylemeden, “birinciliği beyaza verdiler”, demişim. Savcılığın bu görüşme ile ilgili yazılı sorgusunda şu soru yer aldı: “Beyaz kim?”
- İlhan Selçuk size (telefonda) “Ankara’ya geliyorum, herkesi topla,” demiş. Herkes kimdir, kimlerdir, niçin siz topluyorsunuz?
Ergenekon davası tutanaklarında öyle bir “inci” madeni buldum ki dostlar, diz diz bitmez, devamı cumaya...