25-30 yaş arasında 9 kadın... Hepsi de kurumsal şirketlerde çalışan, bakımlı, eğitimli kadınlar... Onlar için dün zor bir gündü. Gün bir türlü geçmek bilmedi, saat bir türlü akşam 8 olamadı. Şirkette kahve arasında, asansör sırasında hatta en ciddi toplantıda; nefret ettikleri hemcinslerine bile o soruyu sormaktan hiç çekinmediler: "Akşam izliyorsun değil mi?" Ülkemin kadınının en geniş kamusal fantezi alanı; Kıvanç Tatlıtuğ'un dizisi başlıyordu. Yalandan değil, gerçekten nefesler tutulmuştu. Neyse ki, açık kumral gür sakallarla, hafızalarına çaktıkları altı baklava arasında bir yerlerde akşamı etmeyi başardılar.
İçlerinden biri arkadaşımdı. Geçenlerde, "Bir şey itiraf edeceğim ama dalga geçmeyeceksin. Biz kalabalık bir kız grubu toplaşıp izleyeceğiz diziyi. Kendimizce gala yani!" dedi bana... Daha fazla bulunmak istediğim ve daha fazla bulunmak istemediğim bir yer olamazdı. Kanlı canlı Merveler yani! Hem de en savunmasız anlarında, televizyonda Kıvanç varken. Teklif ettim, yalvardım, tereddütlerin ardından tanımadığım kızlardan "Gelebilir!" vizesini kopardım. Evet, belki bu bir intihardı ama yarın yokmuşçasına atıldım bu maceraya...
ÖPÜŞME > ALTI BAKLAVA
Son darbe geldi sonra. Öpüşme sahnesi… İsterse Kıvanç anadan üryan soyunsun; böyle bir etki yaratamazdı. Salonun ortasında havai fişekler, Meksika dalgaları... Gözleri dolan mı istersiniz, ağzının suyu gerçekten akan mı? Alkış kıyamet; "Vuuhuuu!" sesleri yankılanıyor evde… Öpüşme > Altılı baklava... 'Konulu' sevdiklerinin en büyük ispatıydı bu.
Dizi bitti, "Ya ama baya kötüydü ya! Bu hikâye gitmez bence..." yorumları başlayacaktı ki; 2. bölümün fragmanı herkesi susturdu. Fragmanın sonunda Kıvanç yine öpüşüyordu, bu defa dilli dudaklı... Derin bir iç çekme, senkronize bir yutkunmadan sonra o soru gecikmedi: "Kızlar? Haftaya kimdeyiz?"
Not: "Bir fotoğraf çekebilir miyim" dedim; "Aslaaa!" dediler. Göbekli filan da olsa, iyi kötü sevgilimiz var. Eldekinden de olmayalım. Yine göbek! Ah göbek!