Son zamanlarda küresel moda markalarının Türkiye’ye üvey evlat muamelesi yaptığını düşünmeye başlamıştım. Moda başkentlerindeki defilelere kısıtlı sayıda Türk davetlinin kabul edilmesi, pek çok uluslararası projenin Türkiye’de duyurulmaması ve giderek azalan etkinlikler, tehlike çanlarının çaldığını düşünmeme neden olmuştu. Ne mutlu ki İstanbul’u kendine yeni durak olarak seçen Prada ekspresi, bu düşüncelerimi bertaraf etmeyi başardı.
Dünyanın önde gelen lüks moda markalarından Prada’nın farklı şehirleri dolaşan ve bir tren yolculuğundan ilham alan projesi ‘Prada Silver Line’ İstinye Park’ın iç alanında ziyarete açıldı. 1930’ların Amerikan trenlerinden ilham alarak hazırlanan ve metal kaplamalarıyla dikkat çeken vagon şeklindeki pop-up enstalasyon, marka tarafından İstanbul’a özel seçilen ürünlerine ev sahipliği yapıyor. Dışarıdan sert hatlara sahip endüstriyel bir alan gibi görünse de vagonun içerisinde romantik bir hava çevrenizi sarıyor. Bu romantik havanın sebebi çiçek desenli kırmızı döşemeler mi yoksa Prada’nın bize özel seçtiği lüks çanta ve aksesuarlar mı emin değilim. Doğrusu farklı estetik yaklaşımların buluştuğu alanla birbirinden iddialı parçalar arasında bir seçim yapmak çok da kolay değil.
Eğer siz de Prada’nın İstanbul’a özel hazırladığı ürün seçkisini sıra dışı bir ortamda keşfetmek isterseniz 4 Nisan’a kadar İstinye Park’ı ziyaret edebilirsiniz.
Tropikal esintiler
Giderek dijitalleşen dünya, moda çevrelerine ilham olmaya devam ediyor. Ramsey’in geçtiğimiz hafta tanıttığı İlkbahar/Yaz 2018 koleksiyonu, sanal bir tropik adadan ilham alıyor. Mevsim geçişlerinde erkeklerin kurtarıcısı olan trençkot ve yağmurluklardan başlayarak karşımıza çıkan tropikal esintiler, sıcak yaz günlerinde bile şıklığından ödün vermeyen erkeklerin tercihi çok hafif takım elbiselere kadar taşınıyor.
Ramsey’in bu yaz erkeklere bir sürprizi olduğunu da ekleyeyim. Marka ilk defa bir plaj koleksiyonuna imza atarak modern erkeğin plaj görünümlerinde de kendisine bir yer edinmeyi amaçlıyor.
Bu sanal tropik adadan taşan güçlü tasarımların gerçek hayatımıza karışmasını sabırsızlıkla bekliyorum.
Givenchy’nin vedası
Günümüzün en çok konuşulan markalarından Givenchy’nin kurucusu ve isim babası Hubert de Givenchy, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. 1952 yılında kurduğu markasıyla dünya çapında konuşulan tasarımlara imza atan Givenchy, Fransız şıklığı denince akla ilk gelen ‘couture’ ustalarından biriydi.
‘Breakfast at Tiffany’s’ gibi filmlerinde ünlü yıldız Audrey Hepburn ile çalışarak kariyerini sağlamlaştıran Givenchy, kırk yılı aşkın süre başında bulunduğu markasından 1995 yılında ayrılmış ve emekliliğe adım atmıştı. Givenchy’den sonra özellikle Riccardo Tisci döneminde yeniden popülerleşmeyi başaran marka, efsanevi tasarımcının mirasını en iyi şekilde koruyup güçlendirmeye devam etmişti.
Moda dünyasının önde gelen isimlerinden Hubert de Givenchy’ye bir selam gönderip, teşekkür etmeden olmaz. En azından Audrey Hepburn’e özenip hayalindeki Fransız şıklığını onda bulan kadınlar adına. Bir de tabi ki Givenchy’nin moda dünyasına armağan ettiği küçük siyah elbiselerin hatrına.