Kürt siyasi hareketinin önemli isimlerinden biri ‘Hükümetin hemen bugün Kürtçe eğitime geçmesini beklemiyoruz. Bizim talebimiz anadilde eğitime geçiş konusunda somut bir teklif getirmeleri. Takvim beş yılı da kapsayabilir, on yıla da uzayabilir ancak bu meselenin yasal taahhüt altına alınmasını istiyoruz’ demişti.
Bu diyalog aslında fazla söze gerek bırakmıyor. Konuşmama, diyalog kuramama, kendi gündeminin esiri olma ülkenin tansiyonunu yükseltiyor. Son üç günde yaşananlar meselenin politik bir sorun olmaktan çok yönetsel olduğunu gösteriyor. Problemin yönetilmesinde yapılan yanlışlar meselenin kendisinden daha büyük sorunlara yol açıyor.
Hükümet karşı mı?
Kürtçe eğitim konusunu Türkiye çoktan aştı. Anadilde eğitim meselesi politik bir konu değil, insani ve vicdani bir meseledir. Bırakın AK Parti’yi ana muhalefet partisi CHP dahi bu konuda rafine görüşlere sahip. Yirmi dört yıl önce hazırlanan SHP raporunda şu ifadeler yer alıyor:
“Hiç kuşku yok ki Türkçe, Türkiye cumhuriyetinin resmi dili olacak ve eğitim dili olarak kullanılacaktır. Ayrıca Türkçenin tüm yurttaşlara öğretilmesi için gerekli önlemler alınacak ve uygulanacaktır. Anadil yasağıyla ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılacak, yurttaşların anadillerini serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültürel etkinliklerde bulunabilmeleri güvence altına alıanacktır.” Mesele açık biçimde anlatılmamış mı?
AK Parti’nin 30 Eylül 2012 Büyük Kongresi’nde açıklanan 63 maddelik siyasi hedefler bildirgesinde ise şu cümleler dikkat çekiyor: “Anadilde kamu hizmetlerine erişim sağlanacaktır. Kamu hizmetlerinden yararlanmada her türlü etnik ayrımcılığa son verilecektir.” Erdoğan’ın vizyon belgesinde ve hükümet programında sıralanan ilkelere bakıldığında da bir sorun görünmüyor.
Sorun nereden kaynaklanıyor?
Yaşanan sorunu daha iyi anlayabilmek için 2004 yılında hazırlanan yasaya bakmak lazım. Cumhurbaşkanı A.N.Sezer, Kamu Yönetimi Temel Kanununu (KYTK) veto etmemiş olsaydı bugün Kürtçe eğitim tartışmaları büyük ölçüde çözülmüş olacaktı. Hükümetin acil eylem planı doğrultusunda hazırladığı yasa eğitim hizmetlerini yerel yönetimlere devrediyordu.
Ancak o günkü koşullarda bu gerçekleşmedi. Hükümet bu yasayı daha sonra Meclis’e getirmedi. Şimdi okullar açılırken geleneksel tartışmamızı yeniden yapıyoruz. PKK halkı boykota çağırıyor ve bazı okulları yakıyor.
Özgürlükler devleti güçlendirir
Dün Sezer veto etmişti ve sorun çözülememişti. Bugün hükümetin önünde bir mani yok. Müzakere yasası da çıktı. Bundan sonra proaktif bir stratejiyle hareket etmesi lazım. Kürtçe eğitim konusunda Doç. Dr. Vahap Coşkun öncülüğünde hazırlanan DİSA’nın Dil Yarası isimli çalışmasına yeniden bakmakta fayda var. http://disa.org.tr/pdf_media/Dil_Yarasi.pdf
Peki Kürtçe eğitim ülkeyi böler mi? Bu soruya doksan yıllık pratiğe bakarak cevap verilebilir. Yasaklamalar, sorunları çözmek yerine daha da büyümesine neden oldu. Bir kere daha söylemekte fayda var. Kürtçe eğitim ülkeyi bölmez. Fakat Kürtçe eğitimin yasaklanması ülkeyi bölebilir.
Sorun hangi dilde eğitim yapıldığı değil, çocuklara ne öğretildiğidir. Hatırlatmakta fayda var ‘yasaklar ayrılıkçılığı, özgürlükler devleti güçlendirir...’