Dün 2’inci celsesi yapılan SÖZCÜ gazetesi davasında mahkeme ilk duruşmada, aylardır Silivri’de tutuklu bulunan Sözcü muhabiri Gökmen Ulu için tahliye kararı verdi.
Öncelikle “geçmiş olsun” diyorum. Gökmen Ulu “FETÖ örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” ve “Cumhurbaşkanı’na suikasta yardım etme” iddialarıyla tutuklanmıştı.
Şimdi SÖZCÜ’nün tutuklu iki gazetecisi de tahliye edildi ama hakkında “gözaltı ve yakalama kararı” çıkarılan, gazetenin sahibi Burak Akbay için yakalama kararı devam ediyor.
Kanıtlamışlardı
SÖZCÜ gazetesi 18 Ekim 2017’de “SÖZCÜ iddianamesinin çöktüğünü” darbecilerin örgüt üyesi pilotlar tarafından havadan F-16’larla çektiği keşif fotoğrafları ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz’da Marmaris’te kaldığı otelin daire içine alındığını kanıtlayarak vermişti.
Daha sonra darbe gecesi de Cumhurbaşkanı’na suikast girişimini organize edenlerin saat 23 sıralarında Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’ndan “Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otelin koordinatlarını” aldığı da verilen bilgiler arasındaydı.
Akıncı Üssü İddianamesi bu gazeteye yapılan suçlamaları yeterince çürütüyordu ama Çatı İddianamesi’nde “Erdoğan’ın Başyaveri Ali Yazıcı’nın Marmaris’teki oteli öğrenmek için” yürüttüğü faaliyetler…
Marmaris’teki Suikast Davası İddianamesi’nde “12 Temmuz’da Dalaman Havaalanı’na uçarak bölgede yapılan keşifler”, elde edilen diğer birçok bilgi örneğin Gökmen Ulu’yu “Erdoğan’ın yerini internette haber yapıp FETÖ’cülere bildirmekle” suçlayan iddiaları çürütüyordu.
FETÖ’cüler ihbar ediyor
Gazetenin Avukatı Celal Ülgen de “Soruşturma savcısının, taraflı bilirkişinin medyada yer alan sahte ve fotomontajlı haberleri savcılığa vermesine seyirci kaldığını” söylüyordu ki bu fotomontajlı haberlerde “Gülen ile Ekrem Dumanlı’nın fotoğrafıyla oynanmış” Burak Akbay fotomontajla ilave edilmişti.
Ortada suçlamalarla ilgili açık ve net belgeler varken, Burak Akbay’ın Gülen’in okullarında okuduğunu iddia eden (ki bu suçlamaları yapanların kendileri FETÖ ile ilişkide olmasına rağmen onlara dokunulmamıştır) haberlerin asılsız olduğu da o süreçte okul diplomalarıyla açıklanmışken bu davalar devam etti.
Gökmen Ulu ve Mediha Olgun tahliye edildiler ama örneğin Burak Akbay için neden bir karar değişikliği olmadığı belli değil.
Benzer bir durum, Büyükada’da bir otelde toplantı yaparken tutuklanan insan hakları savunucusu grup için de geçerli.
Bu grup tutuklandığında medyanın bir bölümü onları hemen “casuslukla, FETÖ’ye yardımla” suçlamış, yargısız infazı baştan yapmıştı. Sonra 25 Ekim’de tutuklu 8 sanığa tahliye kararı çıktı ama hala tutuklu olanlar var.
Bu olaylar anlaşılmıyor ve maalesef Balyoz-Ergenekon davaları sürecini hatırlatıyor.
Yargının görevi önce tutuklayıp, sonra suç aramak değil, ancak “kanıtlı bir suç varsa” tutuklama yapmaktır, adalet bunu gerektirir. Yargıya güveni daha da aşağı çekmemek ve hukuka saygı adına dikkat şarttır.