Gazetelerde Cumhurbaşkanı’na hakaretten hakkında soruşturma, dava açılan gazeteci ve vatandaş haberlerinin arkası kesilmiyor.
Bir yıldan 6 yıla ve hatta daha ağır cezalara kadar hapis istemiyle açılan davalar bunlar…
Diğer birçok davada ise “hükümete karşı suç, hükümeti indirmeye teşebbüs, terör örgütü üyeliği, casusluk” gibi iddiaların öne çıktığını görüyoruz..
“Altılı çete” suç değil mi?
Vatandaşlar ve medya hakaret davalarını kabul ederek yargı önüne çıkıyor ama öte yanda siyasetçilerin yasaları hiçe sayması veya her tür hakareti, adeta “hukuktan muaf” tutulma hakları varmış gibi özgürce devam ediyor.
Örneğin muhalefet partilerini; Diyanet İşleri’ni “tek bir mezhebe taraf olması” veya siyasi açıklamalar yapması nedeniyle eleştirdikleri için “dine karşı” oldukları şeklinde yansıtmak…
Ortada hiçbir kanıt olmadan onları PKK, DHKP-C gibi terör örgütleriyle anlaşma içinde göstermek, aynı örgütleri ve partileri “Cemaatle ilişkili” göstermek, “6’lı çete” demek yasa dışı ve hakaret sayılmıyor.
İstendiğinde gazeteler de bu çetelere dahil edilebiliyor, yargı adına tehdit bile edilebiliyor.
Casusluk, teröristlik...
Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde yıllarca çok sayıda sivil, asker, gazetecinin suçlandığı ve bu yüzden hapis yattığı, sonradan “kumpas” denilen iddiaların aynısı ve benzerleri şu anda MİT TIR’ları konusundan başlayarak birçok soruşturmada kullanılmaktadır.
“Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, Hükümeti görevini yapamaz hale getirme veya indirmeye çalışma, casusluk” ve daha aklınıza ne gelirse…
MİT TIR’larında taşınan silahlarla ilgili haber yapan gazete ve gazeteciye yapılan suç duyurusunda Paralel örgüt tarafından sızdırılan sahte görüntü ve bilgileri yayınlayarak “devletin terör örgütlerine yardım ettiği algısı oluşturma”dan söz ediliyor.
“Siyasal ve askeri casusluk”, “yardım TIR’larını farklı gösterme” gibi suçlamalar var.
Adil yargılama!
“Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” de bunların arasında ki bu gazetenin yayımladığı fotoğraflar, daha önce medyada defalarca yer alan belgelerden çok farklı değildir.
Bu belgelerin; terör örgütlerine silah gönderildiğini belgeleyen raporun BM’de ve AB ülkelerinin elinde de bulunduğu unutulmamalıdır.
İktidar Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay’ın “ÖSO’ya silah gittiği”yle ilgili net açıklaması da “Türkmenlere yardım” iddiasıyla çelişmektedir.
Nitekim BM Genel Sekreter Sözcüsü Dijarric önceki gün “Hangi taraf olursa olsun hiçbir şekilde Suriye’de savaşan taraflara silah gönderilmesine karşıyız” demiştir.
Bu şartlar altında, yapılan suçlamalar hukuki açıdan fazla geçerli olmayacak, aksine Batı’nın elindeki raporlar açığa çıkacaktır.
Devletin en güçlü olması gereken erki “yargı”nın giderek daha fazla siyasallaşmaması ve bundan önce yaşanan hukuksuzlukların tekrarlanmaması son derece önemlidir!