Yeni anayasa ve referandum konusuna geçmeden önce yine Suriye’deki gelişmelere kısaca değinmek istiyorum.
Fırat Kalkanı operasyonunda çok sayıda şehit verildi. Sadece El Bab’da 56 askerimizi kaybettik.
Siyaset bilimciler ve deneyimli diplomatlar “Türkiye’nin Suriye içlerine fazla ilerlememesi, ABD ve koalisyon güçlerinin desteği olmadan, TSK’nın sadece ÖSO’yla birlikte DAEŞ karşısında hedef olmaması” konusunda uyarılar yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta nihayet “El Bab’da süratle işi bitirmek ve daha derinliğine gitmemek lazım” demesi önemli ve yerinde bir karardır.
El Bab, Menbiç ve Rakka’nın DAEŞ’den alındıktan sonra PYD’nin de içinde bulunduğu güçlere verilme ihtimaline karşı Türkiye mücadele etmek istiyor, ancak…
Özerklik ve ABD
Rusya’nın Astana’daki Suriye müzakereleri sırasında sunduğu yeni anayasa taslağında “Suriyeli Kürtlere özerklik verilmesi ve resmi dilin Arapça ile Kürtçe olmasını önerdiği” biliniyor.
Dün PYD-PKK demek olan Suriye Demokratik Güçleri “Trump başkan olduktan sonra kendilerine desteğin arttığını, ilk kez zırhlı araç verildiğini” açıkladı.
Görüldüğü gibi PYD-PKK-SDG yalnızca Rusya’dan değil, ABD ve tabii onunla birlikte hareket eden koalisyon ülkelerinden de giderek daha fazla destek alacak.
Bu durumda TSK’nın büyük bir silahlı cephenin karşısında yalnız olarak El Bab, Menbiç veya Rakka’da savaşmasına karar vermenin yanlış olduğu ortadadır.
Türkiye’deki PKK terörünün asıl kaynağı olan Suriye ve Irak’la ilgili çözüm ABD ve Rusya ile masada aranmalıdır.
En büyük yanlış!
Nisan ayında Türkiye’de yapılacak olan yeni anayasa referandumunun adeta “milletvekili, parti seçimi” havasına sokulması, özellikle neredeyse “partili” denebilecek olan anket şirketi sahiplerinin televizyonlardan bu havayı körüklemesi toplumu kutuplaştırıyor, yanıltıyor.
Mesela bir anketçi “CHP buna karşı bir söylem geliştiremezse yüzde 25 çizgisinde kalır. AKP ise hem liberal, hem Kürt, hem de milliyetçi oylar, hepsi benim olsun derse kayma olur” diyor.
Bir başkası “AKP kararsızları ikna ederse başarır, CHP ikna ederse o başarır” veya “istikrarsızlık varsa seçmen Evet oyu verir”, “Acaba kim diğerinin zayıf tarafını ortaya çıkaracak” diyor.
Örneğin, iktidara yakın olduğu bilinen bir şirketin sahibi “Kararsızlar sonunda yine iktidar ve MHP’de karar kılacaktır” yorumunu hiçbir somut göstergeye gerek duymadan söylüyor.
Eğer birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan 2 parti “aynı oyu kullanacağını” açıklamışsa (CHP ile HDP gibi) hemen ikisini aynı kefeye koyma söylemleri başlıyor.
Bu referandumun bir seçim olmadığını…
Ak Parti iktidarının ve Cumhurbaşkanı’nın “referandumda ne çıkarsa çıksın aynen göreve devam edeceğini…
Burada tartışılan konunun “parlamenter rejimden başkanlık sistemine geçiş ve tüm kurumların-yetkilerin denetime yer bırakmayacak şekilde tek elde toplanması” olduğunu halka anlatmak gerekiyor.
Yapılacak en büyük yanlışlardan biri toplumu “partiler” bazında bölmek olacaktır.