Röportajları ve vazgeçmeyen sorularıyla sadece ABD’de değil, dünya çapında tanınan gazeteci Christiane Amanpour Başbakan Davutoğlu’yla röportaj yaptı.
Davutoğlu “Suriye’de IŞİD’e karşı kara gücü kullanılması” konusundaki soruya “hem hava hem de kara gücü kullanılmasını içeren bir politika gerektiği ama Türkiye’nin tek başına bu yükü alamayacağı, Türkiye’nin güvenli bölge talep ettiği” cevabını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Obama ile görüştüklerini, koalisyon güçlerinin tavrının önemli olduğunu ama Türkiye’nin başta IŞİD olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı gerek kendi başına, gerekse kolektif olarak adımlar atacağını” söylüyor.
Savaşa mı gireceğiz?
Onlar bu konuşmaları yapmadan önce iktidara yakın bir gazeteci olarak bilinen Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi “Yakında Suriye’de çok büyük bir savaşın patlayacağını, Türkiye’nin bu savaşta IŞİD’e karşı ABD ile birlikte yer alacağını” net bir ifadeyle yazmıştı.
Hepsini bir araya getirdiğimizde; IŞİD’in, elinde bulunan ve Türkiye’nin stratejik öneme sahip sınırında yer alan Cerablus’u da “PYD’ye devredeceği” veya IŞİD’le sınır komşusu kalma ihtimalinin hükümeti bu bölgede IŞİD’e karşı savaş kararına yönelttiği anlaşılıyor.
Bununla birlikte durumun göründüğünden daha riskli olduğu konusuna bir kez daha değinmeliyiz. ABD’de siyasetçiler de, anketlerde ortaya çıkan sonuca göre halk da “Obama’nın Suriye’ye ve IŞİD’e müdahalesini” onaylamıyor.
İngiliz Parlamentosu da Başbakan Cameron’un “Suriye’de IŞİD’e karşı koalisyona katılma isteğine” onay vermedi. Diğer tarafta“Rusya-Suriye yönetimi ve ABD’nin PYD’yi desteklediği” ortada.
Biz sınırda, onlar uzakta!
PYD lideri Salih Müslim “ABD’nin 50 ton silah mühimmatının ellerinde olduğunu ve Cerablus’a girebileceklerini” söyledi.
ABD’nin Ortadoğu için niyeti ve Suriye’de iç savaş başladığı günden itibaren Türkiye’yi müdahaleye teşvik ettiği düşünülecek olursa, samimi bir dış politika izlediğinden emin olmanın zorluğu ortaya çıkar. Tablo böyleyken Suriye’ye “tek başına veya kolektif bir saldırı”nın bizi çıkmaz bir sokağa iteceği ihtimali ve Suriye’nin nasıl bölündüğü unutulmamalıdır.
Biz bu terör örgütleriyle artık “onları duyacak kadar yakın” mesafedeyiz, ülkenin içinde de çok sayıda militanları var. Adana Yüreğir’de IŞİD’e katılmak üzereyken yakalanan ve Türkiye’ye nasıl bu kadar kolay girdikleri anlaşılmayan Azeri, Iraklı, Afgan, İranlı, Kırgız, Tacik 38 kişi bunun son örneğidir.
ABD Suriye, Irak gibi bu terör örgütlerinin merkezi olan ülkelerle sınır komşusu olmamasına rağmen parlamentoları ve vatandaşları güvenlik endişesi taşıyor.
Bugün Malta’da yapılacak olan Avrupalı ve Afrikalı liderler toplantısından önce “Avrupa’nın 106 bin mülteciden sadece 135’ini aldığı” konuşulmuş. Bildiğimiz gibi Batı’nın “bizim 3 milyona yakın aldığımız” mültecileri almamasının nedeni de ülkelere getireceği yükün sorumluluğundan kaçma ve güvenliktir.
Sonuç olarak; Türkiye, Suriye’ye müdahale anlamına gelecek her adımı “atmadan önce bin kez düşünmek” zorundadır. Şartlar bunu açıkça gösteriyor!