Daha önce ABD Başkanı Trump’la aynı partiden olan, Cumhuriyetçi Senatör John Mc Cain’in “Trump’ın bilgisi dahilinde uygulanan Suriye politikasını sert şekilde eleştirdiğini” yazmıştım.
Bunu rahatça yapabilmesinin nedeni ABD’deki 2 meclisin de (Temsilciler Meclisi ve Senato) üyelerinin “doğrudan halk tarafından” seçilmesi olduğunu da belirttim.
ABD Başkanı Donald Trump, Cuma günü “Temsilciler Meclisi’nde yeterli desteği bulamayan” yeni sağlık sigortası tasarısının geri çekildiğini açıkladı.
Trump kendi partisinin milletvekillerini ikna için birçok toplantı yapmış, son toplantıda “artık bu işin bitirilip mutlaka oylanmasını” istemişti.”
Bütün çabalarına rağmen “yeterli Evet oyu”na ulaşamadı.
Güçlü Meclis
Bugünlerde yeni anayasada “Güçlü ve yetkili bir Meclis” olacağı, “kanunları sadece Meclis’in yapacağı”, “halkın Meclis’te temsilinin güçleneceği” de propagandalarda geçiyor.
Oysa Trump’ın sağlık sigortası konusunda olduğu gibi, eğer “güçlü bir meclis” varsa o meclis Başkan’ın istediği bir yasayı, kararı en bağımsız ve çekincesiz şekilde sorgulayabilmelidir.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nde en çok tartışılan konu, denetimsiz bir gücün ortaya çıkması olduğuna göre referandumdan önce neden Seçim Kanunu ve Partiler Kanunu değiştirilmedi, ön seçimle halk tarafından seçilmiş bir parlamento oluşturulmadı?
Neden sonraya bırakıldı?
Ekonomik ve siyasi krizler
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş son konuşmasında şunları söyledi:
“Çevremizdeki tehditleri düşünün. 25 günlük hükümetlerle yönetilemeyiz artık. 2001 krizi gibi krizlere Türkiye muhatap olmamalıdır….
Mevcut sistemin ‘vesayetçiliğinden’, ‘çift başlılığından’ kurtulmak, ekonomik ve siyasi krizleri ortadan kaldırmak için bunları önleyici anayasaya ihtiyaç var…
Burada ‘doğrudan doğruya milletin seçtiği bir hükümet’ var.
Yetkileri olan ama sorumsuz bir cumhurbaşkanı yerine çok yetkisi olan, sorumluluğu da olan bir hükümet ve cumhurbaşkanı..”
Türkiye 15 yıldır “kısa süreli hükümet” gibi bir durum yaşamadı. O nedenle ekonomik ve siyasi gelişmeler böyle bir duruma bağlanamayacağı gibi “yeni anayasa” ihtiyacının da bundan doğduğunu söylemek zor.
Aynı şekilde “15 yıllık tek parti hükümetleri” döneminde cumhurbaşkanı ile başbakanlar arasında bir çift başlılık da görülmedi.
Vesayet’ten kasıt?
Bırakın bunu, 7 Haziran seçimi gecesi “hiçbir partiyle koalisyon yapmayacağım” diyerek ülkeyi çözümsüz bir sürece sürükleyen Bahçeli ile dahi aylardır böyle bir durum yaşanmıyor.
“Vesayet” diye bir sorun da yok, zira yargıdan orduya kadar tüm kurumlardan binlerce kişi ihraç edildi, tutuklandı, Hükümet’in talepleri doğrultusunda baştan düzenleniyor. Bu durumda vesayet deyince akla yüksek mahkemeler, özellikle de Anayasa Mahkemesi geliyor.
Daha şimdiden Anayasa Mahkemesi “Kanun Hükmünde Kararnameleri denetlemeyeceğini” açıkladığına göre vesayet sözcüğü ile ne kast edildiği açıklansa yararlı olur.
Detayların anlaşılmasının sağlanması önem taşıyor.